"Okul bahçesi"nde kanlı oyun mu!..
Hazırlığı aylardır süren bir devasa operasyon...
Bölgeye sevk edilen binlerce asker, sınıra taşınan araç-gereçler, silahlar ve mühimmat...
Teyakkuz haline getirilen devletin milyonlarca liralık hazırlığı;
Kamuda izinlerin kaldırılması, yüzlerce doktor ve sağlık ekibinin bölgeye sevk edilmesi, sahra hastaneleri kurulması, panik ve kaos altında ambulansların hazır bekletilmesi...
Günlerdir hazırlığı süren askeri planlar, özel krokiler ve yaşamsal istihbaratların alınması için insanüstü çabalar...
Diplomasi çalışmaları, gizli toplantılar, özenli hazırlıklar, hazırlıklar, hazırlıklar...
Özellikle yandaş medyanın haftalardır pohpohlayarak anlattığı yukarıdaki manzaralardan toplumun tek beklentisi vardı; devletin devletliğini göstermesi ve yıllar boyu kangrenleşmiş "terör" belasına etkili bir neşter vurulması...
"Sınır temizlenecek, tek terörist kalmayana kadar mücadele edilecek, güvenli bölge oluşturulacak, Türkiye içinde izinsiz dolaşan göçmenler buraya gönderilecek, Türkiye sınırda bir Kürt devletine izin vermeyecek!.."
Vesaire... Vesaire... Vesaire...
Konu devlet olunca ve de konu AKP ile yandaş medyanın ısrarla dile getirdiği "beka" meselesi olunca, toplumdaki en uç dinamikler, en keskin muhalifler bile "harekat"a karşı ihtiyatlı davranmak zorunda kaldı...
Konu "vatan-millet" olunca toplumun tüm kesimlerinde bir güç birliği oluşturulmaya çalışıldı ve konu devletin varlığı- toplumun huzuru olunca da, başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere tüm muhalefet de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesi operasyonuna destek verdi... Peki, sonra ne mi oldu?..
Beklenenler ve kuşkular!..
Türkiye, Suriye meselesi yüzünden haftalardır diken üstünde...
Devlet sınırda teyakkuzda, medya kahramanlık manşetleri atıyor, siyasiler PKK ve IŞİD gibi örgütlere aman verilmeyeceğini bağıra bağıra anlatıyor...
Sınır boyunda devlet yöneticilerinden siyasilere kadar bir sürü şahıs, hatta gazeteciler kamuflaj elbiseleriyle şatafatlı fotoğraflar çektiriyor, askeri karargahta plan yapıldığına ilişkin görüntüler medyaya yansıtılıyor, vatana huzur vermek için giden askerlerle röportajlar yapılıyor...
Ve Türkiye, kırk yılı aşkın süredir memleketin üzerinde bir karabasan gibi dolaşan "terör"ün kökü kazınacağı iddiasıyla, gözünü- kulağını sınıra dikmiş olacakları bekliyor...
Askerler şehit oluyor, yaralananlar Güneydoğu'daki hastanelere taşınıyor, bir yandan da PKK unsurlarının attığı roketler Mardin ve Urfa'nın ilçelerine düşüyor, aralarında 1 yaşında bebeklerin de olduğu masumlar yaşamını yitiriyor...
Bölgede okullar tatil ediliyor, insanlar sınırdan kent merkezlerine taşınıyor; sınır boyundan dumanlar yükselirken, kurşun sesleri dinmezken, toplumun çok önemli bir kesimi, tüm bunlara karşın olacakları ihtiyatlı biçimde izliyor ve devletin "terör" belasına karşı etkili olacağını umuyor...
Yazının başından itibaren dikkat çekilen manzaraya toplumun ihtiyatlı davranması, destek vermesi ve suskunlukla olacakları beklemesinin tek nedeni vardı;
İntihar saldırganlarının, terör unsurlarının suikastçıların ve şiddetin lojistik elemanlarının sızıntılarıyla huzur bırakılmayan topraklara artık huzur gelmesi... Ama olmadı işte...
Trump, kavga, skandal!..
ABD heyetinin Ankara'da Erdoğan ve kurmayları ile birlikte yaptığı 4 saatlik toplantının ardından yaşananlar ve yazının başından itibaren anlatılan manzarayı tamamen tersine döndüren bir sonuç çıkması akıllara "her şey senaryo muydu" sorusunu da getiriyor...
Aynı zamanda "ne bekleniyordu, ne oldu, kim- niçin- neye boyun eğdi, kim kazandı-kim kaybetti, bundan sonra ne olacak" ve de en önemlisi, tarih Barış Pınarı Harekatı'nı Ankara'daki bir gizemli toplantıda durma noktasına getiren gerekçeleri hep merak edecek...
Akla hayale gelmeyen gerekçeler-iddialar havada uçuşuyor sosyal medyada...
"AKP kurmaylarının mal varlıklarının deşifre edileceği korkusu, Halkbank ile ilgili New York'taki iddianame baskısı, ekonomiyi altüst edeceği düşünülen yaptırımların ağırlaştırılacağı iddiası" ve daha neler neler...
Ne kadar şaşırtıcı değil mi; Türkiye ciddi ciddi devasa bir operasyona hazırlanırken ve yüzlerce teröristin etkisiz hale getirildiği açıklanırken, "terör" unsurlarının karargahlarının yerle bir edildiği medyaya yansırken ve toplum nihayet terörün etkisi kırılacak diye beklerken, gizemli bir toplantıda- sonucu kuşkulu görüşmelerin yarattığı endişe tüm beklentileri geride bırakırken, geleceğe de belki hiç aydınlatılamayacak sorular bırakacak;
"Türkiye, ABD baskısına teslim mi oldu, Ankara ne elde etti, harekat boşuna mı yapıldı, güvenli bölge daraltıldı mı, ÖSO gerçekte ne olacak, Rusya bölgede ne kazandı, Suriye rejimi etki alanını ne kadar genişletti, cezaevinden kaçan yüzlerce IŞİD militanı ne yapacak ve PKK bölgeden gerçekten çıkacak mı?.."
ABD ile AKP arasındaki anlaşmadan sonra yayımlanan bildiride bunların net yanıtı yok ama ABD Başkanı Trump'ın birbirini tutmayan, birbiriyle ilgisi olmayan, Erdoğan'ı bazen öven- bazen hedef alan, Türkiye'yi bazen destekleyen- bazen de tehdit eden açıklamaları da, "kim kimi kullandı" gibi dehşet verici bir soruyu hep gündemde tutacak... O halde soralım:
"Yaptığım şey sıradışıydı; okul bahçesindeki çocuklar gibi bir süre kavga etmelerine izin verdim, sonra ayırdım" diyen Trump, Türkiye'yi bir oyuna mı kurban etti acaba?..
Evet; Trump'un, 4 asker ve Urfa ile Mardin'de 20 masum yurttaşın şehit olduğu bir operasyonu "okul bahçesi"ndeki çocuk kavgasıyla mukayese etmesi, Türkiye'nin onuruyla oynayan o aşağılayıcı "mektup" kadar ağır bir saldırıdır...
Erdoğan, PKK çekilmezse harekatın "aynı kararlılıkla süreceğini" söylese de; devlet de, iktidar da, muhalef de ülkenin onurunu hedef alan emperyal oyunlara ve küresel baskılara karşı susmasın, "huzur" bekleyen millet sürekli hayal kırıklığı yaşamasın...