Öcalan'dan canlı bombaya!

Türkiye'de, 1961 anayasasının kabul edilmesinden sonra dernekleşme, öğrenci örgütlenmeleri ve sendikalaşma faaliyetleri hız kazandı. 1968 yılında Batı Avrupa üniversitelerinde eylemlerle patlak veren; daha fazla hak, sosyal talep ve eşitlik talepleri, Türkiye'ye anarşi ve terör olayları olarak yansıdı.

Öğrencilerin ağırlıkta olduğu örgütlenmeler, bazı sendikaların da desteğiyle üniversiteleri işgal etmeye başladılar. Türkiye Cumhuriyeti rejimini değiştireceklerini ilan edip; öldürme, yaralama, soygun, adam kaçırma, hırsızlık ve gasp olaylarına imza atarak, terör ve anarşi gerçeğini Türkiye'nin gündemine soktular...

Abdullah Öcalan da bu dönemde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenciydi. Sol grupların içinde eylemlere katılıyor, Mahir Çayan'ın THKP-C'sinden etkileniyordu. Doğu Perinçek'in içinde bulunduğu Şafak Grubu'yla da yakın temas halindeydi.

1972 yılında Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere'de güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmeleri üzerine Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde olaylar çıkmış, Şafak Grubu tarafından hazırlanan bildiri dağıtılmıştı. Olayların büyümesi üzerine güvenlik güçleri Öcalan'ın da içinde bulunduğu birçok öğrenciyi gözaltına aldı.

Yapılan yargılamalar sonucunda Öcalan 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Öcalan hapse girip çıktıktan sonra kendisini "amatör bir önder" olarak görmeye başladığını anılarında şöyle anlatıyor:

"1972'nin Ocak, Şubat, Mart aylarında SBF, tamamen THKP-C'nin etkinliğindedir. Benim için de bu dönem bir yerde onların sempatizanlığıyla geçti. Bazıları kendilerine üye olduğumu söylüyorlardı. Doğru, ben onlarla derhal örgütlenmeye çalışmıştım. Fakat öyle tutarlı bir örgütlenmeye girmedikleri için, bir anlamda kendim amatör bir önder gibi ortaya çıkmaya çalıştım."

Öcalan'ın sözlerinden de anlaşılacağı üzere, 1972 yılının Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi birçok terör eyleminin içerisinde yer alan THKP-C terör örgütünün kontrolündeydi.

Okuldaki yasa dışı faaliyetlerinden dolayı 6 ay hapis yatan Öcalan'a okul yönetimi tarafından verilen ceza ise tek kelimeyle skandaldı. Okulda çıkan olaylardan dolayı toplanan fakülte yönetim kurulu "Maliye ve İktisat Bölümü öğrencisi Abdullah Öcalan'ın 15 gün uzaklaştırma cezası alması"nı uygun görmüştü!

PKK'nın kuruluş aşamasında en etkin rolü üniversiteler oynamıştır. Öcalan üniversitelerde tanıştığı kişilerle örgütlenmeye gidip, eylemler yaptı. Yine buralarda kurduğu dostluklarla dönemin Türkiye'sinde cirit atan yabancı istihbarat servisleriyle görüşmeye başladı. PKK'nın 1978 yılında kuruluşu ilan eden kadronun %90'ı üniversite öğrencisi, mezun ya da okuldan atılmış kişilerden oluşuyordu. Eğer dönemin idarecileri, Emniyet'i, yeterli istihbaratı ve cezai müeyyideleri uygulamış olsa Türkiye bugün hâlâ Öcalan'ı konuşmuyor olacaktı.

1970'ten 2016'ya değişen bir şey yok!

Türkiye terörle ilk kez tanışmıyor. 1970'lerden bu yana sistematik hale gelen terör olaylarıyla karşı karşıyayız. Örgütlerin çıkış yaptığı ve aktif kitlesini oluşturduğu alanlar hep kampüsler olmuş. Günümüzde de bu durum aynen geçerliliğini koruyor. Ancak hiçbir ders çıkaramadığımız gibi, devletin terörle mücadele alışkanlığı da bir türlü oturamamış durumda.

Kızılay'daki saldırının faili Balıkesir Üniversitesi öğrencisi terörist de tıpkı Öcalan gibi adeta mükafatlandırılırcasına "tutuksuz" yargılandı. Üniversiteden herhangi bir disiplin uzaklaştırması da yok!

Öcalan'ı 1972 yılında okuldan atmayıp, yabancı istihbaratlarla ortaklaşa PKK'yı kurmasını öylece izleyen "akıl", 2016 yılında da aynen yaşıyor!

İstihbaratından, Emniyet'ine, savcısından, rektörüne, YÖK'ünden İç İşleri'ne kadar, böylesine kangren olmuş bir yarayı hâlâ görememek; akılla, mantıkla izah edilemiyor!

Yazarın Diğer Yazıları