Obama’yı kim seçti?
Türk Patent Enstitüsü Başkanı Habip Asan, “Türkiye, 2011 yılında, 117 bin marka başvurusuyla Avrupa’nın en fazla marka başvurusu yapılan ülkesi konumunda bulunuyor. Tasarım başvurularında da Avrupa’da 3. sırada yer alıyoruz” dedi.
Bu rakamlar sevindirici görünebilir ama gerçekte Türkiye’nin daha yolun başında olduğunun göstergesidir. Türkiye’nin dünya markası haline getirebildiği ürünü yok gibidir.. Çünkü Türkiye’de kapitalizm, Batı sermayesi ile işbirliği içinde gelişmiştir. Başbakan “Bir yerli otomobil yapın” diye ricada bulunmasına rağmen, yerli üreticiler direniyor. Onların Türkiye’de ürettikleri otomobiller, yabancı markalıdır ve parayı oradan kazanmaktadırlar..
Habip Asan, dünyanın iki bilişim devi Apple ve Samsung arasında yaşanan “patent savaşları” na değinerek, patent hukukunun önemini de hatırlattı. Patent de kapitalizmin en önemli dayanaklarından biridir. Kendi tohumlarımızı bile patent haline getirerek ve markalaştırarak bize satıyorlar.
Asan’ın açıklamasından öğreniyoruz ki ABD, patent alanında, “buluş yapana öncelik” prensibinden “başvuruyu yapana öncelik” prensibine geçmiş. Buluşu siz yapıyorsunuz ama başvuruyu başkası yapınca öncelik alıyor! Şu işe bakın, bu bir gelişme midir, yoksa adaletsizliğin hukuk haline getirilmesi mi?
***
Bu arada, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da Apple’ın Samsung’a açtığı davanın 16 ay gibi kısa bir sürede karara bağlandığını hatırlatarak “Özel sektör olarak gerçekten hızlı ve etkin işleyen bir yargı sistemine ihtiyacımız var” dedi.
Evet ama yasalar, kapitalizmden yanaysa, yargının hızlı işlemesi, adaletsizliğin hızlanması anlamına gelmez mi?
Yine Hisarcıklıoğlu, “Türkiye’nin en büyük meselesi işsizlik değil, mesleksizliktir. En büyük sermaye, altın, petrol değil, eğitimli insandır” dedi.
Aslında bütün insanlığın bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. Bakınız İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Endonezya’nın Bali kentinde düzenlenen 5. Bali Demokrasi Forumu’nda yaptığı konuşmada, “Demokrasi, insanoğlunun elde ettiği başarıların zirve noktasıdır ama azınlığın çoğunluk üzerinde yönetimi olarak uygulanıyor. ABD ve Avrupa’daki duruma bakın, seçimler, kapitalistlerin birbirleriyle savaştığı bir meydan haline gelmiştir. Adalet, insanlık onuru, iktidardaki azınlıkların bencilliklerine kurban gitmektedir” dedi.
Ahmedinecad, küresel anlamda daha demokratik yönetime erişmek için hükümetlerin iktidara geliş şekillerinin elden geçirilmesi, BM Güvenlik Konseyi’nde gerekli reformların yapılması gerektiğini söyledi.
Aynı forumda Türkiye adına konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan da “Dünya, 5 tane daimi üyenin iki dudağının arasına bırakılamaz..
BM’nin hem vizyonu hem de yapısı yenilenmek zorundadır. IMF’nin de kapsamlı bir reform sürecinden geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Ekonomi alanındaki yeni kurumsal düzenlemeler hayata geçirilirken küresel gelir dağılımının düzeltilmesi, yoksullukla etkin mücadele ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri gibi konulara öncelik verilmeli” dedi.
Erdoğan bunları söylerken Birleşmiş Milletler’in Suriye’deki iç savaşa müdahale etmemesini de eleştirdi. İnsanlığın, hakkın, adaletin yanında bir söylem kullanırken; pratikte, küresel kapitalizmin emelleri doğrultusunda oluşturulan Büyük Orta Doğu Projesi ve Arap Baharı gibi siyasi projelerin uygulanmasına direnen Suriye’ye müdahaleyi savundu! Kendi müdahalesi yetmedi demek ki..
***
Son notum ABD Başkanlık seçimleri ile ilgili. Obama’nın seçileceğini iki ay önce bu sütunda bildirmiştim. Obama’nın ilk seçildiği başkanlık seçimlerinden iki yıl önce, yani 2006 yılında, İngiltere’de yapılan uluslararası bir toplantıda, bir İngiliz işadamı, bir Türk işadamına “Obama diye çok zeki bir kişi bulduk. Siyah! ABD Başkanı yapacağız” demişti. Yani Obama veya Amerikan Başkanları, kapitalist sistemin aktörüdür..
Aynı İngiliz, dört ay önce de “Obama ile devam edeceğiz” demişti. ABD ve İngiltere gibi kapitalizmin merkezi olan ülkeler, demokrasi ile değil küresel kapitalist sistemin kararları ile yönetiliyor. Üstelik aynı merkezden! Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü veya IMF, bunları oluşturan sözleşmeler, patent hukuku gibi kurallar, sistemin araçlarıdır. NATO ise sistemin koruyucusudur..