Obama’nın bantları Erdoğan’a yarar mı?

Gelecek yazımda, eminim her şey açığa çıkmış olacak. Bu yerel seçimlerle Türk halkının, ahlakına, dinine, soyuna sopuna gerçekte ne kadar düşkün olduğu da kanıtlanacak. Sonuçları birlikte değerlendiririz.
Ama seçim konuşmalarını dinlerken, çileden çıkmamak elimde değil. Hele, hele, cahil politikacıların, yabancı liderleri, özellikle Amerikalı siyasetçileri, kendilerine örnek olarak göstermeleri beni çıldırtıyor. Miting meydanlarında anlattıkları olayların, gerçekle ilişkisinin olmadığını bilmekse, işte o nokta da ne diyeyim. Mesela, ne diyor bizim patron, Obama ile kendisini mukayese etmiyor mu? Ediyor. Ama ne yazık ki gerçek, onun anlattığı gibi değil. Ben size bize örnek olabilecek birkaç olay anlatayım. Diyor ki, Obama’yı dinlesinler de görelim.
Ne diyeyim adam bilmiyor, Obama 24 saat dinlendiği gibi, tuvaletten, yediği her lokmaya kadar, Beyaz Saray’da oda oda, görüntülü olarak kaydediliyor. Kuraldır, ABD Başkanlarının, her hareketi, her konuşması kayıt altındadır ve yıllar sonra da Beyaz Saray, Başkanlar, görevden çekilince, Başkanlık kütüphanelerinde bu bantları serbest bırakır. Hatırlayın, bir kaç yıl önce, ABD Başkanı Kennedy’nin, Küba füze krizi sırasında, Türkiye’yi bir kalemde satışını, kendi sesinden dinlemiştik.
ABD Başkanları, görevleri sırasında, ellerini ticarete sürüp her hangi bir yerden mal ve mülk edinemezler. Seçim öncesi ticaretle uğraşıyorlarsa, şirketlerinin ve mallarının yönetimini kayyuma devrederler ve Başkanlıktan çekilince yeniden idaresini ellerine alırlar. Başkanlara yönelik, yolsuzluk iddiaları, hassasiyetle incelenir. Bırakın Başkanları, etrafındaki herkesin kuruş hesapları, tek, tek kontrol altındadır.
Ben ABD’ye gelmeden önce, Watergate skandalıyla bir başkan görevinden olmuştu. Nixon. Hem de Çin fatihi Nixon. Yerine yardımcısı Ford geçmiş, Nixon’u affetmişti. Olay aynı bizdeki gibi, bir başka partinin konuşmalarını dinlemekten kaynaklanmış ve bu konuda istihbaratı ise, gazetecilere, zamanın bir FBI yetkilisi vermişti. Basına konuyu sızdıran adam, daha geçenlerde öldü.
Amerika’ya ilk geldiğim yıllarda, Başkanlığa yeni seçilmiş olan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik danışman yardımcısı Richard Allen, Nancy Raegan’la bir Japon dergisinin röportajına aracı olunca, kendisine bir zarf içinde para verilmişti. Zarfı alıp, sekreterine veren Allen, paranın yetkililere teslim edilmesini istemiş kuruşuna dokunmamıştı. Kadın işi geciktirip, skandal patlayınca, kasa içinde ve zarftaki paranın kuruşuna dokunulmamış olmasına rağmen, adam işini kaybetmiş ve FBI tarafından hakkında soruşturma açılmıştı. Nasıl, bizim ayakkabı kutularına benzemiyor değil mi olay.
Bizimkilerin, Nijerya ve Suriye’ye, silah sevkiyatı konularına benzer bir başka olay, gene Reagan yıllarında 1986’da, İran-Kontra skandalı konusuydu. Reagan yönetimi, Lübnan’da rehin tutulan 6 Amerikan vatandaşını serbest bıraktırmak için, İran İslam Cumhuriyeti’ne silah vermişti. Olay ortaya çıkınca, Savunma Bakanı Casper Weinberger görevinden alındı ve Başkan Yardımcısı Bush tarafından affedildi. Bu olayda Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Robert McFarlane, John Poindexter işinden oldu. Ardından CIA (Merkezi İstihbarat Dairesi) bölgeden sorumlu daire başkanı işini kaybetti. Olayı düzenleyen Albay North mahkûm oldu. Daha ne yazayım. Aynı bizim silah işine benziyor değil mi?
Hadi onu bıraktım, ABD Başkanı Clinton’un, 1995 yılında Beyaz Saray stajyeri genç bir kızla ilişkisi, onu yüce divana çıkarmıştı. Monica Lewinsky. Adamın düştüğü haller, Kongre ve Yüce Divan oturumları, hâlâ aklımda. Bizle aradaki tek küçük fark, ABD Kongresi’nin, Beyaz Saray’da kim oturursa otursun yürütmeyi denetleme yetkisi. Yani bizim Mecliste olmayan bir yetkiden söz ediyoruz.
Bırakın Amerikan başkanlarını eyalet valileri, öyle milyon veya milyar dolarlar için değil, on bin, 50 bin dolar gibi yolsuzluk ithamları yüzünden işlerinden oldular. Hatırlayın daha geçenlerde, Ocak ayında, New Jersey eyaletinin valisi, köprüyü muhalefete kapatması yüzünden, en kuvvetli partisi başkanlık adaylığını kaybetti.
Tayyip Bey keşke bu yazdıklarımla ilgili bilgiyi, Amerikan hükümetinde tercüman olarak çalışmış, dini bütün ve ahlaklı Avrupa’yı imrendiren bakanından sorup öğrenebilirdi. İnsan sorulmasa da, kalkıp, “aman ha, onları misal gösterme” derdi. Ama hâlâ tren kaçmış sayılmaz. Ardından kuvvetlendirmek için Google’a yazdığı dualardan bir ikisini bırakır olur biterdi. Ama ben, hâlâ dindar AKP’nin, bu bakan hakkında tek kelime etmemesini anlayamıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları