O kapıda kimi asacaklar?
Fener Patriği Bartholomeos’un bir Amerikan televizyonuna, “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş hissediyoruz” dediği basına yansıyınca, avukatı Kezban Hatemi, “Hâlâ Patrikhane’nin sokağı, patrik asan sadrazamın adını taşıyorsa diken üstünde değil misiniz?” diye döktürüyor..
Yani demek istiyordu ki Kezban Hanım..
Akşam gazetesinin dünkü, “O sokağın adı çoktan değişti Kezban Hanım!” manşeti Kezban Hanıma hak ettiği cevabı vermiş.
Evet o sokağın adı on binlerce Müslüman’ın kanına giren Patrik V. Grigoryos’u Patrikhane kapısında idam ettiren Sadrazam Ali Paşa değil, Sadık Ahmet..
Hem de yıllardır.
Kezban Hanım’ın gözünü kapattığı bir başka şey ise idamdan sonra Patrikhane yönetiminin “Asılan Patrik’e eşdeğer bir Müslüman din büyüğünü asmadan (Diyanet İşleri Başkanı) bu kapı açılmayacak” yemini ederek kapattıkları “Kin Kapısı”...
O kapı hâlâ kapalı ve Kezban Hanım “Kin Kapısına”da gözlerini kapatarak bakıyor olmalı ki bir gün bile olsun çıkıp,“Ey Patrik, bırak bu kapıda bir Diyanet İşleri Başkanı asma sevdasını, aç şu kapıyı” demedi. N’olur Kezban Hanım Patrik’e bir soruver, o kapıda kimi asacak?
Kezban Hanımı daha iyi tanımak için Mine Kırıkkanat’la aralarında geçen bir hadiseyi aktarmakta fayda var.
Kezban Hanım Mine Kırıkkanat hakkında, “Bu kadın hasta. Keşke Hristiyan olsa, Allah korkusu olurdu, Allah onu ıslah etsin” gibi laflar söylemiş, hayret ettik. Bir kişi ile bir konuyu tartışabilirsin, tamam, ama onun inancı seni ne alakadar eder? Sonra madem bir din önereceksin, niye “Keşke Hıristiyan olsa” diyorsun da, “Keşke Müslüman olsa” demiyorsun?
Kırıkkanat da Hatemi için diyor ki:
“Kendisi Hrant Dink’in avukatlarından sadece biridir, ama verdiği röportajlardan yalnız o var sanırsınız, aynı şekilde (..) Bartholomeos’un salt kişisel davalarına bakar, ceza hukuku uzmanı değildir, genel kamu hukuku uzmanı değildir, anayasa hukuku uzmanı değildir, sözünü ettiği davalar vitrindir, ama asıl şöhretini medyatik ve sosyetik boşanma davalarına borçludur.”
Devam ediyor Kırıkkanat:
“Tartışma sırasında, uzmanlık alanını hatırlattığım Kezban Hatemi’ye fikir beyan ettiği konunun kendisini aştığını söyledim. Küplere bindi, ‘Hangi milyon dolarlık boşanma davasına bakmışım, sizinkine mi’ diye kızdı köpürdü.”
Kırıkkanat bu tepki üzerine, “Basında yer alanlara” cevabını veriyor.
Hatemi de magazin basınını küçümsüyor, Kırıkkanat’ın inançsızlığına yükleniyor, ona Allah korkusu diliyor. Ama ertesi gün Vatan’da Hatemi’nin avukatlığını üstlendiği sosyetik milyonerlerin boşanma davalarını konu alan bir röportaj yayınlanıyor ve Hatemi baktığı davaları kendisi açıklıyor:
Cem Hakko.. Elif Dürüst.. Sibel Can.. Mehmet Germiyangil..
Kırıkkanat da haklı olarak diyor ki:
“Allah, beni sadece bir gün arayla haklı çıkarıyor. Allah’a inanan çok.
Önemli olan Allah’ın kimin sözüne güvendiği. Demek ki Allah, sizden çok bana güvenmiş Kezban hanım!”
Biz de “Allah doğru söyleyenin yanındadır” diyoruz.
Meselâ bir Müslüman Patrikhane sokağına, “Sadrazam Ali Paşa” sokağı dese Müslüman olmayan biri de çıkıp, “Hayır, o sokak Sadık Ahmet Sokağı oldu” diye düzeltse, Allah’ın doğru söylemeyen Müslüman’ın yanında olması düşünülebilir mi?