O gün geldi artık

Hükümetin Orta Vadeli Programı'na göre, dolar kuru bu yılın sonunda 3.58, 2018'in sonunda 3.74, 2019 sonunda 3.92 ve 2020 yılı sonunda ise 4.02 lira olacak.

Maliye Bakanı'nın büyük zamlarla birlikte açıkladığı bu programdaki dolar beklentileri daha üzerinden bir ay bile geçmeden altüst oldu. Dolarda bırakın bu yıl sonu hedefini 2018'i de geçtik 2019 hedefi fiyatına ulaştı.

Böyle giderse 2020 hedefine de birkaç gün sonra ulaşmış oluruz.

Koca koca adamlar büyük(!) öngörülerle oturup Orta Vadeli Planlar yapıyor bunu da büyük bir gururla basın toplantısı ile halka açıklıyorlar ama daha ilk ayda darmadağın oluyor.

İşte size ekonomi yönetimi. Her halde bu dünyada ilktir.

Orta Vade Ekonomi programının çökmesi öngörüsüzlük ve becerisizlikten başka bir şey değildir.

Bu şartlar altında döviz ne olur?

Dövizin ne olacağını söylemeye gerek yok. Her şey ortada. Türkiye'nin borcu var ve bu da dövizle. Yıllardır yaptığımız borçların vadesi geldi.

Borç alıp ev almak, tatil yapmak, alışveriş yapmak ve araba almak. Ne kadar güzel değil mi?

Tüm bunları biz neyle aldık?

Kendi paramızla mı?

Elbette hayır!

Kredi ile aldık.

Krediyi nereden aldık?

Bankadan. Banka bu paraları nereden aldı?

Amerika ve Avrupalı tefecilerden.

Şimdi bu tefeciler diyor ki, "Ben artık size borç vermeyeceğim vadesi gelen paramı bana geri ver"

İşte o güzel şeylerin güzel olmayan yönünü yaşıyoruz şu anda. Türkiye son 10 yılda borçlanarak yaptığı harcamaları geri ödüyor. Batı dünyasının ucuz kredi diye dayattığı ve bizde yarattığı tüketim çılgınlığının sonuna geldik.

Şimdi hesaplaşma zamanı.

2001 başında hane halkının borçları, milli gelirin %3,4 kadarmış. Bu yılın ilk yarısında %17,8 olmuş. Artış 14,4 puan. Şirketlerin borcu %27 kadar iken %70'e yaklaşmış. Oradaki artışta 43 puan kadar. Kamunun borçları azalırken bankların borçları 44,2 puan çoğalmış. Toplamdaki artış ise 67,3 puan.

Şirketler bu borçla büyümüş ve ithal ettikleri ürünleri satmışlar.

Ekonomist Hakan Özyıldız'a göre Türkiye'yi zor bir süreç bekliyor. Hakan Özyıldız bu zorluğu şöyle anlatıyor:

"Bu rakamları değerlendirirken bir konuyu dikkate almak lazım. Bunlar borçların milli gelire oranı. Oranların paydasında yer alan milli gelir rakamı, 2001 yılında 245,4 milyar liraydı, yılsonunda 3.035,5 milyar lira olması bekleniyor. Oranların büyümesi, nominal borç rakamlarındaki artışın yüzlerce milyar liraya karşılık gelmesi demek. Doğal olarak bunca artışa karşılık gelen borçları geri ödeme için gerekli olan para da büyüyor. Böylesi durumlarda hane halkı gelir artıramazsa harcamasını kısıyor, şirketler sattıkları ürüne zam yapıyor, devlet daha fazla vergi koyuyor, bankalar faiz yükseltiyor."

İşte Türkiye'de bugün yaşanan bunlar.

Kimine göre reklam arası, kimine göre balayı dönemi bitti arttık.

Bugüne kadar borçlarından dolayı "aman istikrar bozulmasın" diyenler için hesaplaşma vakti geldi.

Önce kendinle hesaplaş. Neden bu bakar büyük harcamaları yaptım diye. Üç beş yabancı bankanın kredi vereceğim diye başlattığı, müteahhitlerin vurgun için fiyatları gazladığı emlak çılgınlığına nasıl düştüm diye. Son 10 yılda Türkiye'deki emlak fiyatları dünyada en fazla artan ülke oldu.

Sadece emlak yanlışının mı hesaplaşması olacak?

Elbette hayır!

12 ay taksitle 5 günlük o tatilin hesaplaşmasında bundan sonra olacak. 100 liraya yaptığınız Pazar kahvaltısının faturası ile de hesaplaşılacak.

Dahası Türkiye çalışmadan, üretmeden tüketmenin ve harcamanın bedelini artık ödeyecek. Bu süreçte elinizde çerçevesiz 5 bin liralık akıllı telefonlarınız da size yardım edemeyecek.

Ödenecek fatura ekonomistlere göre çok büyük olacak.

Hükümet şimdi küçük ve orta ölçekli işletmelere döviz ile borçlanmayı yasaklayacak. İyi de artık geç kaldınız. Daha düne kadar insanları teşvik ediyordunuz borçlanmaları için.

Türk insanının genel özelliğidir "hele bir o gün gelsin" demek.

İşte o gün geldi.

Döviz yükseliyor, zamlar ardı ardına geliyor, vergiler artıyor, enflasyon yükseliyor, iş yerleri kapanıyor ve en önemlisi işsizlik artıyor.

Yazarın Diğer Yazıları