Nürnberg’den geçerken hatırladıklarım...
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği önderliğinde Avrupa’nın dört ülkesinde düzenlenen “Milli Anayasa Forumu” için Viyana ve Berlin’deydim. Lyon, Rotterdam, Viyana ve Zürih’teki panellere katılan konuşmacılar Berlin’de buluştu ve Hüsamettin Cindoruk’un başkanlığında, bütün dünyaya, Türk Milleti’nin direneceğini haykırdı..
Ben Berlin’deki muhteşem buluşmayı, Birinci Berlin Kurultayı olarak adlandırdım.
***
Önce Frankfurt’a indim ve daha sonra trenle Viyana’ya hareket ettim. Nürnberg’den geçerken ünlü Nürnberg mahkemesini hatırladım. Konuşmalarımdan birinde, bu konuyu gündeme getirdim.
Almanya ve Japonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca, galip devletler Nürnberg ve Tokyo’da birer mahkeme kurmuştu. Alman generaller ve Nazi Partisi sorumluları, “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından yargılanmıştı.
Nürnberg’de yargılananların sayısı 24 idi..
Bir Alman generali Londra’yı bombalamaktan yargılanmıştı ama Berlin’i bombalayan İngiliz generaline kimse hesap sormamıştı.
Çünkü bu galiplerin mahkemesi idi! Yargılananlar arasından intihar eden de oldu..
Tokyo’da kurulan mahkemede ise toplam 28 Japon yargılandı?
Bugün Türkiye’de kaç general yargılanıyor, kaç subay yargılanıyor? Mahkumiyet kararı ile birlikte açıklanan yeni tutuklamalarla, tutsak edilen subay sayısı 500’ü buldu.
Peki Türk Silahlı Kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı gibi bir dünya savaşı mı kaybetti, bu sırada savaş suçu mu işledi, insanlık suçu mu işledi?
Bir savaş kaybedildiği kesin ama bu, tek kurşun atılmayan bir savaştır:
Türkiye zihinsel bir işgale uğradı! Halkın zihni Muaviye yöntemleri ile işgal edildi. Muaviye ordusunun, mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını geçirerek, Hz. Ali ordusunda tereddüt meydana getirmesi gibi, başörtüsü tartışmaları da Türk ordusunda tereddüde sebep oldu. Sonuçta, komuta kademesi, kendi mensuplarının tutsak edilmesine ses çıkarmadı.
Bugün, “darbe” , “örgüt” derken, PKK ile mücadele eden, 1 Mart tezkeresine geçit vermeyen ve Amerikan donanmasını Karadeniz’e çıkarmayan subaylar yargılanıyor!
***
Viyana’da biz CHP Mersin Milletvekili İsa Gök ve Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ile birlikteydik. İsa Gök’e bir telefon geldi; Ergenekon davasından tutuklu Prof. Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir, bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti..
Silivri tutsak kampında karaciğer kanseri ile boğuşan Fatih Hilmioğlu’na cenazeye katılması için dört gün izin verildi. Hilmioğlu’nun bu dört günlük izin sırasında, akşamları Ankara’daki evinde kalmasına, “güvenliğin sağlanamayacağı” gerekçesiyle izin verilmedi ve Sincan Cezaevi’ne hapsedildi!
Şimdi bu bir işkence ve zulüm değil midir? Sincan Cezaevi’ne tutsak edilen, AKP iktidarının adaleti değil midir?
Bu olay, Türkiye’de işkence, artık yönetmeliklerle düzenlenerek yapılıyor demektir.
Coni mi korkuttu?
“Ergenekon” davasında ise MHP Genel Merkezi’ne sorulan sorunun cevabı açıklandı. MHP Genel Merkezi, mahkemeye 30 Ağustos 2003’te düzenlenen ve basında “Kızılelma mitingi” diye adlandırılan mitinge destek vermediğini bildirdi..
Mitingin adı “Mehmetçik Coni’ye Kalkan Olamaz” idi. Mitingi, dönemin Öncü Gençlik Başkanı Mehmet Perinçek ile İstanbul Ülkü Ocakları başkanı Levent Temiz düzenlemişti. Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticileri de mitinge katılmıştı. Bu bilgiler o günün gazetelerinde yayınlanmıştı.
Mitingten sonra, ABD Büyükelçisi Edelman, telefonla arayarak Levent Temiz ile görüşmek istemişti. Temiz, görüşme talebini reddetmişti.
Levent Temiz, Ergenekon soruşturması sırasında ifade verirken mitingin düzenlenmesi talimatını bizzat Devlet Bahçeli’den aldığını söylemişti. Ancak savcılık ifadesinden bu bölüm çıkarılmıştı.
Şimdi bu yasal mitingin suç gibi değerlendirilmesi bir tarafa, MHP Genel Merkezi’nin tutumu daha da vahimdir. Ülkü Ocakları Başkanları, MHP Genel Başkanı’nın bilgisi olmadan, bir başka kuruluşla birleşerek miting yapabilir mi?
Gerçi, bu olay sonrasında Amerikan aleyhtarı açıklamaları yüzünden, Ülkü Ocakları ikinci başkanı da görevden alınmıştı, yani Coni baskısı ağır basmıştı ama bırakın milliyetçiliği, bu yalan ifade, insanlığa sığar mı?