Normale döndük mü?
Seçimler sonunda bitti. Borsa yükseliyor. Döviz az da olsa düştü. Seçimden önce 2.220 olan dolar 2.133’e kadar düştü. Seçimden önce her şeyin bozulduğu algısı bir anda bitti. Aslında seçimden bir iki gün önce bitmişti. Nitekim borsa seçimden bir kaç gün önce yayınlanan kamuoyu anketleriyle birlikte yükselmişti.
Bu yükselişini seçim sonrası bir hafta boyunca sürdürdü.
Burada en önemli soruyu sormak lazım:
Seçimden önce ekonomide yaşanan onca fırtına yerini sükunete mi bıraktı?
Borsaya bakınca her şey güllük gülistanlık.
Tabii ki sadece borsaya bakınca.
Ekonomide her şeyin borsa olmadığı gerçeği ile yola çıkınca aslında düzelen hiç bir şeyin olmadığını görüyoruz.
Perşembe günü açıklanan enflasyon gerçekten ürkütücü. Merkez Bankası’nın hedefleri ve planları daha üçüncü ayda yattı ve enflasyon bir önceki yılın aynı ayına göre 8.39 arttı. En büyük artış gıda ve alkolsüz içeceklerde oldu. Yüzde 2’nin üzerinde bir artış oldu.
Merkez Bankası’nın her şeyi bilen(?)Başkanı enflasyonun bir kaç ay daha yüksek seyredebileceğini ancak sonra düşeceğini açıkladı.
Ben bir vatandaş olarak Merkez Bankası’na ve onun başkanına güvenmiyorum. Çünkü bugüne kadar hep insanları yanılttı.
Özellikle döviz konusundaki açıklamaları bir çok esnafın adeta batmasına neden oldu. Bu başkan şimdi çıkmış enflasyon yüksek ama düşecek diyor...
İnanan inansın ama benim hiç işim olmaz.
Otomobil satışları
Otomobil satışları düşmeye devam ediyor. Mart ayında da büyük düşüş yaşandı. Yüzde 30’a yakın bir düşüş ekonominin lokomotifi olan bu sektörün belini büktü. Otomobil satışlarının düşmesine gerekçe olarak kredili satışlara sınır getirilmesi gösteriliyor.
Aslında bu da ekonomimizin içler acısı halini anlatıyor. Bugüne kadar satışların krediyle olduğu ortaya çıkıyor.
Yine kâbus yaşayan sektörlerden biri de konut sektörü. Son aylarda ısrarla bu sektörde yaşanabilecek olan muhtemel krize dikkat çekiyorum. Nitekim konut satışları krediler ile birlikte bıçak gibi kesildi. Bankalar artık yüksek faize rağmen konut kredisi vermek istemiyorlar. Çünkü mevcut krediler bankaları zorluyor.
Bankalar şu an için yurt dışından kaynak bulup kendini fonlama sıkıntısı yaşıyor. Daha bir kaç ay öncesine kadar neredeyse bedavaya yakın kredi, Türk bankaları için şimdi oldukça maliyetli. Bankalar bu sebeple yüksek faize rağmen kredi vermek yerine kendilerini fonlayabilmek için piyasadan yüksek faizle mevduat toplamaya başladılar.
Özel bankalar arasındaki bu mevduat yarışının son günlerde bazı kamu bankalarına da sıçradığı görülüyor. Bir aylık mevduat için yüzde 11.50 ile 12.40 arasında faiz veriliyor.
Bütün bu gelişmeleri üst üste koyduğunuzda ekonominin öyle bir yerel seçim sonucu ile toparlayabileceğini düşünmek hayal olur.
Ekonominin düzelmesi için hükümetin çok ciddi adımlar atması gerekiyor. Oysa hükümet Türk ekonomisi için 10 yıldır hiç bir şey yapmadı ki şimdi yapsın. Elinde hiç bir zaman bir plan, program olmadı. İlk yıllar Kemal Derviş ve IMF’nin programını uyguladılar. Sonra da şu meşhur Amerikan “QE” si yani parasal genişlemesi imdatlarına yetişti.
Şimdi artık gerçeklerle yüzleşme dönemi.
İstikrar bozulmasın diye oy verenler, eminim ki önümüzdeki günlerde kararlarını sorgular olacaktır. Ekonomideki belirsizlik seçim ile bitecek gibi görünmüyor. Özellikle Ağustos ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’de Mart ayında yaşanandan daha büyük bir siyasi istikrarsızlığa neden olacaktır.
Bir de şu günlerde yavaş yavaş dillenmeye başlayan erken seçim iddiaları ise ekonomi için bir başka olumsuzluk olacaktır.
Sonuç olarak Türkiye’de bazı şeyler iyiye değil, kötüye gidiyor. Biz gelişme olarak sokak ekonomisine bakıyoruz.