Neyzen Tevfik
Neyzen Tevfik de 1951 yılı Ocak ayında vefat etmiştir. Rabbim rahmet eylesin. Kıvırcık saçları, sevimli yüzü, kimseye eyvallah etmeyen mümin tavrı, kalender kimliğiyle Neyzen kadar tanınan şairimiz sadece Mehmet Akif olabilir...
Eşsiz bir zekâ, sınır tanımayan bir iman, alev alev bir ruhun yaktığı akıl Neyzen’i bir ömür “Hiç” hakikatinin çağlayışı içine sürüklemiştir. Korkusuz, menfaatsiz, beklentisiz bir muhteşem hürriyetin saltanatı içinde olmuştur. Zahirde fakir, çıplak bazen Yeni Cami’nin garip köpekleriyle yatan, Hakk’tan gayrisine kul olmamış bir gönül sultanıdır.
Şiirleri serapa samimiyettir. Riyakar dindarlığa, yobazlığa, sahtekâr dürüstlüğe, zulme, devlet ve millet düşmanlığına merhametsiz mısraları kurşun gibidir.
“Gel gün aydın, şimdi bak şu kurduğun âsâra Türk
Başlamıştır; ülke isti’dâdını izhâra Türk,
Asmanı yık yığ, istilâli istikrara Türk,
Nanköre açtırma göz, hiç verme yüz ağyâra Türk,
Basmasın nadan ayağı rehgüzârı yâre Türk!”
***
“Kalkmadıkça bunlar ev, yer, bağ, çayır yoktur sana
Bunları kaldır, maarifte bayır yoktur sana
Kendi mülkündür vatan, ortak gayır yoktur sana
Yık dedim, yık, kanlı kürsîden hayır yoktur sana
Ba’demâ meydan bırakma bunları tekrara Türk”
***
“Gönlünü dinî tufeylîden temizle gün gibi
Aşka iman et de durma vuslata küskün gibi
Çektiğin âlâm-ı eyyâmı unutma dün gibi
Aç gözün, çıldırma bir Leylâ için Mecnun gibi
Bir marazdır bu; de geç, âşıktaki efkâra Türk”
***
Neyzen yapısının gereği istibdada, şiddete karşıdır. Beş yıl kaldığı Mısır’a bu yüzden gider. Meşrutiyet ilân olunca çok sevdiği köpeğini satarak bilet parasını tamamlar, İstanbul’a döner. Ama pek çok münevver şahsiyet gibi o da yıkılmış, aradığını bulamamıştır.
Neyzen’in bir gönül dünyası vardır. İttihatçıların cahil, görgüsüz yönetimlerine itiraz eden, isyan eden... Hatta küfürlü mısralarla yeren, yerin dibine batıran. Aynı davranış üslubuyla Sultan Hamid’e de karşıdır. Dini menfaat için kullananlara da:
“Bir çürük kürsü ile etmiştir
Dincilik sanatı ibrâzı deha
Kisvei zühdü fesad altında
Gözlerinden işler, erbab-ı riya.”
Aslında çocukluğundan itibaren “karşı olma” O’nun karakterinin ana çizgisini teşkil etmiştir. Kendi ifadesiyle; “Anamın, babamın güzel çehrelerindeki riyasız, masum insanlık ifadeleri ve Ege Denizi’nin doğduğum andan itibaren tüm ömrümce ruhumu kucaklayan yemyeşil enginliği” işte O’nun çocukluğunu, sakinleştiren iki koruyucu güç ailesi ile deniz olmuştur. Ancak çocukken tesadüfen karşılaştığı bir linç olayı karşısında ani bir şok geçirerek, sebebi tıbben tam olarak teşhis edilemeyen epilepsi (sara) hastalığına tutulmuştur. Hayatı boyunca rahat bırakmayan bu hastalığın nöbet ve ihtilaçları bir deha olan Neyzen’in olağan bir tahsil yapmasına daima engel olmuştur. Son olarak ailesi O’nu İzmir İdadisine leyli (yatılı) öğrenci olarak yerleştirmiştir. Ancak devamlı rahatsızlığı sebebiyle eğitimi son bulmuştur. Neyzen böylece sevgili Ney’ine ve yeşil denizine kavuşmuştur. Zaman geçmektedir. Bir sabah Ney’ini kaptığı gibi soluğu İzmir Mevlevihânesi’nde alır. Kendisini Postnişin Şeyh Nurettin Efendi karşılar. Üflediği Hicaz Peşrevi’nin beğenilmesi üzerine dergâhına kabul eder. Derviş Cemal Bey’in hocalığında meşk eder ve ciddi müzik eğitimi alır.
O yıllarda İzmir Mevlevihanesi kalburüstü sanat ve irfan sahiplerini bünyesinde toplamış bir entelektüel kulüptür. Burada sanat ve gönül ehli değerli şahsiyetler tanıyan Neyzen babasının arzusuyla İstanbul’a yola çıkar. Fethiyye Medresesi’ndeki eğitimden bir müddet sonra sıkılır. Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerine devam etmeye başlar. Hafız Emin Efendi kanalı ile Mehmet Akif’le dostluk kurar. O’nun aracılığıyla Şair Arif Hikmet, Tamburi Cemil, Udi Nevres’le samimi bir halkaya girer. 1902 yılında dönemin Sütlüce Bektaşi Dergâhı Şeyhi Münir Baba’dan icazet alır. Tasavvuf meyli, zevki, meşrebi Neyzen’i yoğurur.
Neyzen’in yolu 1926, 1927’de Toptaşı Tımarhanesi’ne düşer. Burada yazdığı şiirler ve sonra Bakırköy Tımarhanesi’ndekileri gerçekten müthiştir. 1927’de Toptaşı Tımarhanesi’nde şu kıt’a yı yazmıştır:
“Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! Dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon;
Bizdeki kayda göre, şimdi O mebus dediler!..”
Neyzen şairdir ve aynı zamanda hazır cevap müthiş bir nüktedandır. Savaş sırasında gözlerini yitiren bir gazi Neyzen’e sorar; “Üstat memleketin gidişini nasıl görüyorsunuz?” Neyzen cevap verir; “Aynı zâtı alinizin gördüğü gibi.”