Neyin çözümü?
Cözüm süreci olarak ifade edilen ve görünürde terör sorununun çözümü için ortaya atılan, ancak neyin nasıl olacağı açıklıkla ortaya konmayan süreç devam etmektedir. Hazmedilmesi zor olan bu konunun kamuoyu tarafından kabulü için her çareye başvurulmakta, çoğunlukla yanıltıcı olmak üzere, bu konudaki propaganda yoğun olarak devam ettirilmektedir. Birçok yandaş olmayan medyanın da çeşitli sebeplerle yandaş olmayı tercih etmesi veya ettirilmesiyle iyice genişleyen yandaş medya kesimi de adeta ortak yayın yaparmışçasına bu propagandanın esasını teşkil etmektedir.
Ancak konunun içeriğine bakıldığında, çözülmek istenen konunun terörün sona erdirilmesi söylem ve eylemiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin çözülmesi üzerine inşa edildiği izlenimi ortaya çıkmaktadır.
***
Bu konuda yönetim tarafından gerçeklerin ne olduğu ve nasıl bir yol haritası izleneceği ifade edilmemekle birlikte, süreçte muhatap olarak alınan Öcalan, Kandil ve BDP temsilcilerinin açıklamalarıyla Karayılan’ın yaptığı basın toplantısı bu konuya açıklık getirmektedir.
Son açıklamaya göre, birinci aşamada PKK’nın geri çekilmesi, ikinci aşamada yasal reformlar ve anayasal değişikliklerin yapılması, üçüncü aşamada da PKK’nın silah bırakarak normalleşmeye geçilmesi söz konusudur. Birinci aşama için Kandil bir basın toplantısı düzenlemiş ve çekilmenin başlayacağını açıklamıştır. Toplantıda uluslararası ve devlet basın organı da yer almıştır. Çekilmenin tamamlandığı da muhtemelen Kandil tarafından açıklanacaktır. Fakat bundan emin olunması mümkün olamayacaktır.
İkinci aşama yasal reform ve anayasal değişiklik beklentisidir. Bunun da korucu uygulamasının sonlandırılması, af, Öcalan’ın durumu, PKK’nın hem içeride hem de dışarıda muhatap olarak tescili ve terör örgütü kapsamından çıkartılması olduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca sürecin, anayasadan Türk, Türk Milleti, Atatürk ifadelerinin çıkarılması, yerel yönetimlerin güçlendirilerek özerk yönetim benzeri bir yapının oluşturulması olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısının, rejiminin ve Türk Milleti’nin dönüştürülmesi üzerine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Bu konularda yetkililerle bölücü siyaset yapanların görüşlerinin, değişik hedeflere sahip olmalarına rağmen, ortak menfaat noktalarında benzerlik gösterdiği algılanmaktadır. Milli değerlerimizden uzaklaşarak unutturulmaya çalışılması da gözden kaçmamaktadır.
***
Bunlara örnek olarak; milli günlerimizdeki etkinliklere getirilen kısıtlamalar, kutlamaların yasak savma şeklinde yapılması, törenlere katılımlarda yaşanan tereddütler, T.C. rumuzunun kaldırılması, yerleşmiş “Türk” ifadelerinin uygun olsa da olmasa da ya kaldırılması, ya da “Türkiye” olarak değiştirilmesi, Özal’ın abartılı programlarla anılarak bu kapsamda onun “Anadolu Cumhuriyeti”, “federasyon” gibi yaklaşımlarının vurgulanmaya çalışılması gösterilebilir.
Avrupa Parlamentosu Türkiye raporu için, TBMM bölücü milletvekili tarafından verilen önergelerle karar metninden ‘Türk halkı’ ve ‘PKK terörizmi’ ifadeleri çıkarılmış, PKK’lılar için ‘terörist’ yerine, ‘aktivist’(*) terimi benimsenmiştir. Bunlar bölücülerin, özellikle dış siyasette kullanabilecekleri kazanımlardır. Bunun büyütülmemesi şeklindeki yaklaşımlar yanıltıcıdır. Bölücü siyasetin bölücü terörden çok daha tehlikeli olduğu unutulmamalıdır. PKK, devletin muhatabı ve legal organı haline getirilmektedir.
Terörle mücadeleye devam ettikleri açıklanan güvenlik güçlerinin, yurtiçindeki sayılarının 1500-2000 arasında olduğu söylenen teröristlere dört aydır rastlamaması, sınır ötesi hava harekâtlarında zarar görmeyen Kandil’de basın toplantısı düzenlenerek açıklamada bulunulması manidardır.
Akil insanların, toplumda kabul gördüğüne ilişkin her türlü propagandaya rağmen, gördükleri tepkiler gözden uzak tutulmamalıdır.
Terörün sona ermesine “evet”, ancak sürecin yönteminin Türkiye Cumhuriyeti’nin çözülmesini sağlayacak şekilde olmasına “hayır”.
(*) Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek için kasıtlı bir biçimde yapılan eylemi gerçekleştirenler.