Nerede kalmıştık!..
Yakın dostlarımın Silivri sürecinde "Hüzünle gülen adam" dediği bu satırların yazarı "veda"yı sevmez! Kısa aralıklarla "ayrılığı" dile getirmekten hep imtina etmiştir. Bayram, seyran demeden "özel günler"in "nöbetçi yazarı" olarak neredeyse 10 yıldan fazla tatile bile çıkmadım. "Çok yoruldum, bana biraz müsaade" dediğimde gelen yorumlara bakınca... "Etten, kemikten ruhtan değil de makinadan mı bedenim?" diye sormadan da edemedim. Neymiş efendim "çapa mı sallamışım!"... Dahası "yorulmaya, dinlenmeye hakkım yokmuş!"
Eyvallah kabulüm... Lakin yaşadıklarım, hayal kırıklıklarım, vefasızlık ve vicdansızlıklar karşısında tanık olduklarım hiç de "kolay" değildi... Dostun gülü yaraladı beni... Oğlumun, kızımın yüzüne bakmaya yüzümün olmadığı anlarda "Ailemizin terapisti Nefes"e sığındım. Yumuk gözleri ipek gibi tüyleri ile negatif enerjimin tamamını alamadığı halde öylesine çaresiz baktı ki yüzüme içim acıdı söylediklerine... 20 günlük, bir avuç iken katılmıştı 5 yıl önce aramıza... Adını ısrarla "Hüzün" koymak istesem de Aybikehan'ım "Nefes" diyerek soluk almamızı istedi. Uykusuz gecelerin derinliklerinde kafama demir çubuklar indiğinde yanımda yalnızca "nefes" oldu... Arkamdan kalleşçe saldırıldığında iç güdü ile havlayarak beni uyaran korumaya çalışan, kırık kaburgamı, patlayan gözümü öperek, yalayarak tedavi etmek için çırpınışlarını anlatamam.
Değerli okuyucularımdan ayrı kaldığım yaklaşık bir ay içerisinde vefalı kızım "Nefes" ile soluk aldım. Gizli gizli kulağına "denetimli serbestlik" maddesini anlatarak kısa aralıklarla karakolda imza atışımın sebebini paylaştım köpişimle... Onu alıp cadde, sokak ve parklarda dolaştıramadım bile. Yolumuz Ankara Yenimahalle'den İstanbul'un Fatih ilçesine belki de Vefa semtinde kesişir diyemedim. Okuyucularımdan uzak kaldığım anlarda bir ara tıpkı Bekir Ağabey (Bekir Coşkun) gibi "Postala Mektuplar" yazmayı arzu ettimse de "sokaklardaki çaresiz pati"ler yüzünden vazgeçtim. "İpek gibi tüyleri, yere basan yumuşacık tırnaklarına değmez!" bu kadirşinazlılık deyip caydım planlarımdan. Kim bilir "Nefes'e Mektuplar" fantezim bir başka bahara kaldı.
"Nefes"i tanısanız belki beni anlarsınız! Koskoca adam diye gezinenlerin "Nefes" kadar olamayışına benimle beraber yanarsınız!
***
Biraz da güzel haberler vereyim. En azından sol gözümü kaybetmekten kurtuldum. Tek göz ile yaşamanın, tek göz ile okuyup, yazmanın zorluğu ile tanıştım. Tedavi sürecinde yardımcı olan doktor ve veterinerlere müteşekkirim. En azından söz verip yerine getirmemezlik yapmadılar. Laf aramızda bazı kişi, kuruluş ve şeylere karşı "mesafe"de koydum. Babamın tarla davasını güttüğüm için verdiğim kavga da "taraf"ları da belirlemiş oldum. Temel'in misali"Bu da bana ders oldu"... Dostu, düşmanı tanımama da vesile saydım...
Bitmek bilmeyen uzun gecelerin uykusuzluğunda gördüğüm düşleri, kabusları da "hayra yordum" nedense... Siyah kadife perdeler ile çekildiğim karanlık odada bir nevi hesaplaştım kendimle... "Kim haklı?" karar vermiş değilim hala! "At izinin it izine" karıştığı ortamda kimin haklılığı elbette su götürür. İşin tuhaf yanı "Su yolu" yapılmasına karşı önlem alınmayışı ayrı bir yara açıyor yüreklerde...
Yazı hayatına "yeniden dönüşümün" en büyük sebebi şüphesiz okuyucularımızdır. Lakin "Nefes"in hakkını da teslim etmeliyim. Ne zaman çalışma masama otursam yıllarca yaptığı gibi sandalyemin altında yerini alıp, yumuk gözleri ile "Hadi yaz!" diye baktı...
Dostlarıma, okuyucularıma küçük birde tavsiyem olacak. "Hepinizin bir Nefes'i olsun!" Konuşmazsa da varlığı ile gölgeniz gibi sizi takip etsin. Arada bir dokunun öyle yumuşaktır ki çoğu dost dediklerinizden daha yakındır!..