Neden kader seçimi?
“Türk Milleti’nin kader seçimi” diyoruz.. Çünkü bu seçime kadar hiçbir seçim öncesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri tartışma konusu haline getirilmemişti. Seçimden sonraki gelişmelere göre, PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılarak ev hapsine alınması, ardından yerel yönetimlerin özerkliği adı altında, Türkiye’nin etnik temelde ayrıştırılması söz konusudur.
Ayrıca bunlar yapılmadığı takdirde de ülkenin istikrarsızlaştırılması hatta bir iç savaşa sürüklenmesi tehditleri yapılmaktadır.
Ülke ekonomisinin alarm verdiği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeterince yıpratıldığı hatta hayatını ortaya koyarak terörle mücadele etmiş komutanların çoğunluğunun tutuklandığı bir ortamda Türk Milleti’nin hiçbir etnik ayırım gözetmeden her zamankinden daha fazla birlik ve beraberlik içine olması şarttır.
***
Tabii bugün 50 milyondan fazla seçmenin oy kullanması söz konusu ama seçmen sayısındaki 6 milyonluk artış hâlâ kamuoyuna izah edilememiştir. Mesela “x partisine mühür basılmış pusula ile kabine giren seçmen, oyunu kullandıktan sonra sandık görevlilerinden aldığı pusulayı da boş olarak getirirse hediyesini alacak” şeklinde bir söylenti var. Bu konuda ne tedbir alındığı meçhuldür.
Yine YSK’ya başvuran bir milletvekili “hareket halinde beş milyon seçmen” bulunduğuna ve MERNİS yangınına dair suç duyurusunda bulunmuştur. Aynı milletvekili, “ikiz seçmen” veya “yapışık seçmen” iddiaları için de benzer bir başvuru yapmıştır.
Bütün bu iddialar doğruysa seçmen sayısının yarısı kadar bir oy belirli bir parti tarafından garanti edilmiş demektir ki YSK’nın bu konularda hiçbir açıklama yapmaması manidardır.
Türk Milleti’nin kanıyla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi vatandaşlık ve millet kimliğinin oy sahtekârlığı ile alınacak bir seçim galibiyetinden sonra değiştirilebileceğini; ABD ve AB’nin dayatmaları veya desteği ile Anayasa’dan Türk kavramının çıkarılabileceğini zannedenler fena halde yanılmaktadır.
TSK’yı bile teslim alsalar, Türk Milleti kendi devletinin oy sahtekârlığı ile elinden alınmasını kabul etmeyecektir.
Dileğimiz, kimsenin bu tür sahtekârlıklara başvurmaması, millet iradesinin tam anlamıyla ortaya çıkmasıdır.
***
Türkiye seçime giderken, Büyük Orta Doğu Projesinin Libya ve Suriye uygulamaları da hız kazandı. ABD yönetimi Libya’daki silahlı muhalefeti kendilerinin hazırladığını kabul etmişti. Şimdi de Suriye’deki silahlı muhalefetin Amerikan parası ile Londra’da yetiştirildiği ortaya çıktı. Zaten Mısır kökenli Müslüman Kardeşler Örgütü’ne CIA’nın para ve eğitim desteği verdiği Amerikan kaynakları tarafından açıklanmaktadır. Son olarak aynı muhaliflerin Antalya’da toplantı yapmasına göz yumulması, 2006 yılında İstanbul’da yapılan “Kadife Devrimler Toplantısı”nın devamıdır.
O tarihte bütün Arap ülkelerindeki sivil toplum kuruluşu liderleri İstanbul’da toplantıya çağrılmış, kimin ne yapacağı Eresin Otel’de herkese tebliğ edilmiştir..
Suriye’de bu sivil toplum denilen silahlı ayaklanmacıların görevi bir dış müdahaleye zemin hazırlamaktır.
Saddam, Kürtleri Türkiye sınırına kovalayınca, Çekiç Güç geldi ve Kürdistan Özerk Devleti’ni kurdu.
Şimdi yine Türkiye sınırındaki sığınma problemi bahane edilerek bölgeye uluslararası güç getirilmek isteniyor. Böylece, burada da bir tampon bölge oluşturulacak ve Irak’ın kuzeyindeki yapıya eklenecek. Kamışlı’daki isyancıları ABD’nin kışkırttığı biliniyor. Orada başaramadılar, şimdi Türkiye’yi kullanarak Suriye’yi parçalamaya çabalıyorlar.
***
Sırada hangi ülkeler var peki? Tabii ki İran ve Türkiye! İran da ancak Türkiye yardım ederse parçalanabilir. İran parçalandıktan sonra Türkiye bölgede tek başına kalır ve bu arada seçim sahtekârlığı sonucu, ilan edilen özerk bölgelerden biri de Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeyi ve İran’ın Batı’sı ile birleştirilir.. İşte “Büyük Kürdistan” denilen, fakat gerçekte “Büyük İsrail” demek olan ve Kürtleri de paspas yapacak olan asıl proje budur.
Türk Milleti, sadece oyunu verip belâyı savuşturamaz. Sandığa sahip çıkmak da yetmez, sahtekârlığı da ortaya çıkarmak gerekiyor..