Ne kadınlar sevdim; birer umuttular…

Sümeyye ve Sevilay:

Varsın resmi kayıtlara "ikinci" diye düşsünler notu… Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası sırtüstü final yarışını izleyip de aksini iddia edebilecek kimse yoktur herhalde; 16 yaşındaki milli sporcumuz Sümeyye Boyacı, dünya şampiyonu oldu. Yarışa önde başladı, önde götürdü, önde tamamladı ama kolları olmadığı için havuz duvarını kollarını uzatarak ondan önce tutabilen rakibinin gerisinde sayıldı.

Sevilay Öztürk… 15 yaşında… Aslında tıpkı Sümeyye gibi o da başabaş götürdüğü yarışta, rakibinin kol farkıyla üçüncü sayıldı, yoksa 50 metre kelebek finalini ikinci olan rakibiyle hemen hemen aynı sürede tamamlamıştı.

Onları izlerken, o havuz duvarına onların yerine dokunmaya çalışan, bunun için gayri ihtiyari elini kolunu çırpan kim varsa yürekten inanmayı bırakmasın;

Onlar, Türkiye'nin, yakın gelecekte, olimpiyat şampiyonluğuna en yakın sporcuları…

Kolları yok ama sanki, adeta, suda peri gibi uçmalarına yarayan kanatları var…

Ve bir de…

Belki de en son Naim Süleymanoğlu'nun yaratmayı başarabildiği o "bütün ülkeye nefeslerini tutturma" kabiliyetleri…

Bir milleti arkalarına almayı başardılar yani!

***

Aylin Nazlıaka:

Kimi gazeteler "affedildi" diye duyurmuş; "suç" mu işlemişti ki!

Nazlıaka, saçma sapan bir sürecin sonunda, üstelik de CHP rozetini bir "kalkan" olarak kullanan kimleeer kimlerle beraber olur, CHP'lilikle zinhar örtüşmeyen ne düşünceler özgürce ifade edilir, eyleme dökülürken uğradığı haksızlığa, hatta hakarete rağmen "CHP'li" kalmış, gerek referandum, gerek seçim süreçlerinde en az bir CHP milletvekili/adayı kadar, -Ankara'da yaşayanlar şahittir ki daha da fazla- efor sarf etmişti. Şimdi, CHP Parti Meclisi, oylama sonucundan anlaşılan biraz da ite kaka ayıbını temizlemiş; hepsi bu.

İş "Ama o da şöyleydi…"ye gelirse, kimsenin ilk taşı atacak kadar günahsız olmadığı Türk siyaset alanında sicili ancak herkesinki kadar "şöyle" olan Nazlıaka, hiç değilse, hemen hemen kimsenin gösteremediği sabrı ve sadakati gösterdi.

***

HDP önünde nöbet tutan anneler:

Türkiye'de, PKK'nın sadece çocuk katleden değil, çocukları katle de sevk eden bir terör örgütü olduğunu bilmeyen yoktur. Çocukları kaçırdığını, "teröristleştirmek" üzere tehdit-işkence ettiğini bilmeyen yoktur. HDP'nin bunlardan "bihaber olmadığını" bilmeyen yoktur. Bunları, HDP önünde eylem yapan annelerin ağzından daha "dün duymuş" gibi nakletmek, her şeyden önce o annelerin acısına saygısızlıktır.

Bir annenin, evladını terör örgütünden kurtarmak için gideceği, gitmesi gereken yer o terör örgütünün siyasi ayağı olduğu savunulan bir partinin kapısı değildir; devlet, bir anneyi, evladını kurtarmak üzere, o siyasi partinin kapısı önünde ağlamaya mahkum ediyorsa, bu devlet yahut onu yöneten irade adına gururlanılacak değil utanılacak bir haldir.

Bir hukuk devletinin, bir siyasi partiyi kapatacak zemini oluşturabilmek için bu nevi operasyonlara ihtiyacı yoktur.

Bu şerhlerimi saklı tutarak;

Bir annenin, terör örgütü tarafından kaçırılan, kandırılan, her ne şekilde olursa olsun kendisinden koparılan evladını kurtarmak istemesi, her durumda desteklenmesi gereken bir eylemdir. Bir annenin, Türkiye koşullarında, evladını PKK'dan kurtarmak için mücadele "cesaretini göstermesi(!)" illa ki sahiplenilmesi gereken bir eylemdir. Bu manada, evlatlarının teslimini isteyen/bekleyen bu anneler elleri öpülesidir…

***

Bir kadın olarak, kadın olmanın peşin bir suçsuzluk, masumiyet yahut saygınlık alameti sayılamayacağını düşünen biriyim. Zira, özellikle de medyada, insanlığı tam sırtından hançerleyen ne yalancı, iftiracı, aşağılık kadınlar gördük; zaten yoktular!

Ama bu yüzleşmesi sancılı gerçeğin asla değersizleştiremeyeceği ne kadınlar da gördük ki, her biri birer umuttular…

Dolayısıyla, hazır gündemde onlar varken, bu kadınlardan bazılarını selamlayarak nokta koymak istedim iki haftalık molama;

Hoş bulduk.

İyi şeyler…

Son yıllarda beni "umuda" sevk etmeyi becerebilen üç-beş etkinlikten biri TEKNOFEST; bugün başlıyor… Buradan siyasi rant devşirmeye çalışanları yok sayıp, peşin hükümsüz, sadece gençlerin bilim ve teknoloji alanında var olmak üzere sergilediği gayrete ve yüksek ülkülerine dikkat kesilirseniz, heybenize, Atatürk'ün manevi mirası olan "ilim ve akıl"a neden sahip çıkmamız gerektiğine dair güçlü bir "delil" daha ekleyebilirsiniz.

Teşekkür ve özür…

Maltepe Belediyesi'nin bu yıl ilk defa düzenlediği kitap fuarına da katılacaktım. Hem gazetemizde, hem sosyal medyada 14 Eylül 2019 olarak planlanan imza günümün duyurusu da yapılmıştı. Ancak, bir koordinasyon sorunu dolayısıyla etkinliği iptal etmek durumunda kaldık. Mağdur ettiğimiz okurlarımız olduysa özür dilerim; arayan, soran bütün okurlarımıza ilgileri için teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları