Ne devlet bırakacaklar, ne de millet
1 Ekim 2010 tarihli yazımda yeni bir anayasa yapılmasının altında yatan düşüncelerin ülkemiz için olan tehlikesini belirtmiş, müteakip yazılarımda da zaman zaman bu duruma dikkat çekerek Türkiye’nin bir dönüşüme zorlandığını açıklamaya çalışmıştım.
Yeni bir anayasa konusu özellikle 3-4 yıldır gündemde tutulmakta, hemen hemen aynı ekip tarafından yeni anayasa taslakları hazırlanmakta/hazırlatılmakta ve kamuoyuyla defalarca paylaşılarak, toplumun her kesiminde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu algısı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Aslında toplumun büyük bir kısmının anayasayla ilgisi de, sıkıntısı da yoktur. Ancak bu konu, diğer konularda olduğu gibi, bilinçli ve planlı bir propagandayla sokaktaki insana da sorulduğunda genelde “evet” cevabı alacak kadar alışkanlık haline getirilmiştir. Hatta siyasiler de bunu her fırsatta dile getirmektedir. Siyasi partilerin programlarında da yeni anayasa konusu yer almış durumdadır.
Mevcut anayasanın, zaman içinde çeşitli ihtiyaçlarla, gerekçelerle ve hatta bahanelerle birçok yerinde, usulü çerçevesinde değişiklikler yapılmıştır. Hatta bu değişikliklerin çokluğundan dolayı bazı bölümlerinin insicamının bozulduğu da söylenebilir. Yeniden ele alınarak düzeltilmesine de ihtiyaç olabilir. Yapılacak dikkatli ve iyi niyetli bir çalışma ile mevcut anayasanın 175. maddesine uyularak değişiklikler yapılması mümkün iken, anayasanın baştan ve yeniden yapılmasının arkasında yatan gerçekleri ve tuzakları, geç kalmadan görmek ve anlamak zamanı gelmiştir.
Mevcut anayasada yapılabilecek değişiklikler belli çevreleri tatmin etmemekte, yeni anayasa talep edilmektedir. Çünkü değişikliklerde, başlangıç bölümü çıkarılamamakta, değişmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler değiştirilememekte ve diğer maddelerde de bunlara ters düşecek bir değişiklik yapılamamaktadır.
Yeni anayasanın; evrensel değerler çerçevesinde ideolojisiz, tarafsız, Atatürksüz, Türk ve Türk Milleti ifadelerinin bulunmadığı, ulus devlet ve üniter devlet yapısından uzak, devleti önemsemeyen, başta dil birliği olmak üzere milleti millet yapan değerlerden arınmış, her türlü dış ve iç tehdide karşı açık ve savunmasız bir anlayışta olması öngörülmektedir.
Böyle bir anayasa, Avrupa’nın ortasında, coğrafya ve jeopolitik ortam itibariyle hemen hemen hiçbir tehdide maruz kalmayan ülkelerde dahi yoktur. Bu anlayıştaki bir anayasa ancak, henüz geçmişi ve tarihi olmayan, yeni yaratılmış canlılardan oluşan, yeni keşfedilen bir gezegende kurulacak bir devlet için hazırlanabilir. Yeni anayasa arzu edenlerin niyetinin iyi olmadığı son derece açıktır.
Bölücüler bu tip bir anayasayı özellikle son yıllarda sıklıkla dile getirmekte, terörle yapılan bölücülüğün ardından siyaset yoluyla bunu gerçekleştirmek için her çareye başvurmaktadır. Maalesef medyanın önemli bir kesimi de, tarafsızlık adına, bunun propagandasının yapılmasına fırsat tanımaktadır. İmralı bu nedenle terör örgütüne, devletle müzakere aşamasında olduğu hatırlatılarak eylemde bulunmama çağrısı yapmaktadır. Büyük sermaye sahipleri de, sermayelerini uluslar arası sistemin güvencesi altına almak için aynı yönde hareket etmekte, parayla yeni anayasa taslakları sipariş etmektedir.
Bazı düşünce kuruluşları da, çeşitli anayasa taslakları hazırlamakta, “Kürt Raporu” adı altında hazırladıkları çalışmalarda da yeni anayasa yapılması gerektiği konusunu işlemektedir. Bazı kişiler kendilerini tutamayıp, toplantılarda konuyu daha da ileri götürerek, sanki marifetmiş gibi, insanların özgürlüğünün, haklarının ve mutluluğunun, bölünmekten daha önemli olduğunu söyleyebilecek kadar gaflet içine düşmüş durumdadır. Maalesef bunları dinleyenlerden tepki gelmediği gibi, bu sözleri alkışladıklarına da şahit olunmaktadır. Devletin ve milletin aleyhinde hareket etmek itibar görür hale gelmiştir. Karşı düşünceler itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Tehlike büyüktür. Cumhuriyet yeniden kurulmaya, kuruluş felsefesinden uzaklaştırılarak dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Tehlikenin karşısında durabilmek için, duyarlı bütün kurumların ve anayasada tarif edilen Türk vatandaşlarının, demokrasi ve hukuk çerçevesinde, yapılmaya çalışılan işin yanlış olduğunu bütün imkânları kullanarak anlatması ve toplumu ikna etmesi gerekmektedir. Atatürk’ün gençliğe hitabının kesintisiz bir şekilde okunması, değerlendirilmesi ve ondan alınacak ilham ve güçle hareket edilmesi elzem hale gelmiştir