NBŞ'nin korkunç yüzü; hepimizi zehirleyecekler!
AKP, kamuoyunun tepkisine, uzman görüşlerine ve eldeki resmi verilere rağmen şeker fabrikalarını özelleştirmekte kararlı.
Başbakan Binali Yıldırım il başkanları ile yaptığı toplantıda, özelleştirme kararlarında herhangi bir değişiklik olmadığını ve bu sürecin devam ettiğini açıkladı.
Yıldırım'ın bu sözlerinin hemen ertesinde, ülke ekonomisinin temelini oluşturan ithalat ve ihracata yönelik rakamlar geldi.
TÜİK'in verilerine göre geçen yılın aynı Ocak ayına göre ithalat yüzde 38 yükselirken, ihracat ise yüzde 10'luk bir artış gösterdi. Toplam dış ticaret açığımız ise yüzde 108,8 artmış oldu.
Ekonomideki tablo olumsuz. Bu olumsuzluk eldeki millî değerlerin çıkarılmasıyla aşılamaz. Bilhassa şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sıradan bir ekonomik çözümün çok ötesindedir. Arkasında bir strateji, bir hedef vardır.
Örneğin, bu özelleştirme sonucunda söz konusu fabrikalarımızın dış sermayeli NBŞ firmalarının eline geçmeyeceğinin bir garantisi var mıdır?
Özelleştirmeler sonrasında bu fabrikalar aracılığıyla üretilen şeker miktarlarında düşüş olması, şeker ithalatına neden olabilir. Bununla ilgili bir önlem var mıdır?
Hepsinden de tehlikelisi bu fabrikalar halk sağlığını tehdit eden üretim merkezleri haline dönüşebilir. Kim denetleyecek, halkın sağlığını kim düşünecek?
Uzun yıllardır hekimlik yapan Dr. Tuna İnam konuyla ilgili önemli değerlendirmeler paylaşıyor. Şu anda İstanbul'da bir diyaliz merkezinde hekimlik görevini sürdüren İnam'la yaptığım görüşmede önemli bilgiler edindim.
Dr. İnam, son yıllarda diyalize giren hastalarında gözle görülen büyük bir artış olduğunu belirtirken, hastalardaki diyaliz ihtiyacının en temel nedeni olarak diyabet hastalığının olduğunu vurguluyor. Konunun çok ciddi olduğunu belirten İnam, "2000'li yıllarda diyalize bağımlı böbrek yetmezliğinde yüzde 15,8 şeker hastası var, 2016'da bu oran yüzde 40'lara dayandı... Yani neredeyse diyaliz hastalarının yarısı şeker hastası” ifadelerini kullandı.
Çocuklarda, gençlerde yeni kuşakta obezite ve diyabet artışı olduğunu vurgulayan Dr. İnam, şunları aktardı: “Kontrolsüz diyabet artınca böbrek yetmezliği ve böbrek yetmezliğine bağlı diyaliz bağımlılığı da artıyor. Diyabetin yol açtığı bir diğer önemli konu da kalp ve damar hastalıklarında artış... Halk arasında "inme" denilen beyne giden damarlarda pıhtı ve felç vakaları ve bunlara bağlı ölümler her geçen gün artıyor."
Gıda ve beslenme alışkanlıklarının değiştiğini vurgulayan İnam, sosyal medya hesabından da konuyla ilgili önemli bir not paylaştı:
"Şeker endüstrisi, 1960'lı yıllarda 'şeker ve kalp hastalığı' arasındaki bağlantıyı azaltıp, suçu 'kuyruk yağı, tereyağı, zeytinyağı...' dediğimiz vücudun ana besin ögesi olan 'doymuş yağ'lara atan finanse edilmiş çalışmalarla, Akademileri 'uzun ömürlü' raflara kilitledi...
New York Times, 2015 yılında Dünyanın en büyük şekerli içecek üreticisi Coca-Cola'nın, 'şekerli içecekler ile obezite' arasındaki bağlantıyı araştırmaya çalışan araştırmacılara 'Milyonlarca Dolar' finansman sağladığını yazdı...
Türkiye'de ne mi oldu?
Şeker lobisi, Türkiye distribütörü TUSİAD aracılığıyla, Hükümetler üzerindeki kanun etkisini göstererek, yüzde 15'lik Mısır şurubu kotasıyla Cola ile oruç açtığımız Ramazan sofralarında afiyetle yediğimiz tatlı oldu..."
Diyalize giren hasta sayısı iki katına çıktı
Sağlık Bakanlığı, "Böbrek hastalıklarını önleme ve kontrol programı" başlığıyla 2014-2017 yıllarında yeni bir eylem planı hayata geçirmişti. Yaklaşık 80 sayfalık programda kullanılan veriler Türkiye'deki tabloyu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Rapora göre,
1995 yılında böbrek hastalıklarının yüzde 15'i diyabet kaynaklı olurken, 2012 yılına gelindiğinde diyabet etkisi yüzde 36,6'ya çıkıyor.
2002 yılında 20 bin 600 olan hemodiyaliz hastası sayısı 2012 yılına gelindiğinde 48 bin 900'e yükseliyor!
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Böbrek Vakfı Tıbbi Koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, 2017 yılında verdiği bir röportajında Türkiye'deki diyaliz hastası sayısının 70 bine yükseldiğini belirtiyor.
Tablo korkunç... 20 bin diyaliz hastasından 70 bine yükselen sayı...
Ve her geçen gün daha da kötüleşen bir tablo.
En büyük nedeni de diyabet...
Peki diyabet hastalığının temel nedeni ne?
İşlenmiş hazır gıdalar ve yapay şeker olarak adlandırılan nişasta bazlı şeker ve beraberinde gelen dengesiz beslenme..
Sofralarımız hazır gıda sanayinde kullanılan mısır şurubu ve früktoz içerikli ürünlere teslim olmuş durumda.
Böyle bir tabloya rağmen hâlâ NBŞ firmalarının iştahını kabartan özelleştirme hamlelerinin "ekonomik bir ihtiyaç" olduğunu savunmak, hepimizle dalga geçmek demektir.
Türkiye çok büyük bir sağlık sorunuyla karşı karşıya...
Gizliden değil, açıktan zehirleniyoruz!