NATO: Dışardan seyretmek yerine içeriden yönetmek
Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinin gerginleştiği bir dönemde, Norveç'te düzenlenen bir NATO dijital tatbikatında, Atatürk ve Cumhurbaşkanı, dolayısıyla Türkiye aleyhinde bir durum yaratılması Türkiye'de büyük infial uyandırmış ve NATO'da kalıp kalınmaması sorgulanmaya başlanmıştır.
Türkiye'nin tepkileri ve NATO'nun tutumu
Türkiye'ye karşı düzenlenen bu çirkin olay, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle Türk Milletinin tümü tarafından nefretle ve tepkiyle karşılanmış ve bu konuda siyasi, hukuki, askeri ve sosyal alanda gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
NATO Savunma Koleji'nde, haritada Türkiye'nin parçalanmış olarak gösterilmesi unutulmamıştır. Füze tehdidi arttığında NATO'dan talep edilen Patriot füzeleriyle ilgili tutum ve daha sonra yine bu konudaki nazlı ve kısıtlı davranışlar da akıllardadır. NATO birçok konuda çifte standart içinde hareket etmektedir.
Bu kötü sicili de dikkate alındığında, aşağılamaya yönelik olay karşısında ne kadar tepki gösterilse azdır. Bu nedenle ortaya konan söylemler ve eylemler desteklenmeli, bu konuda gerektiğinde neler yapabileceğimiz hususundaki kararlılığımız, bizi sıkıştırmaya kalkışanlara gösterilmelidir.
NATO makamları bu konuda özür dilemiş ve ilgililer yapanları görevden uzaklaştırmıştır. Ancak NATO ve ilgili ülkeler hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan, sıralı sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması hususunda gerekli adımları atmalıdır. Türkiye bunun takipçisi olacağını her fırsatta ifade etmektedir. Bir daha böyle bir şeye tevessül edilmemesi için olayın peşi bırakılmamalıdır.
Olayın muhtemel nedenleri
Kabul edilemeyecek bu olayın yarattığı kızgınlık ve buna gösterilen infial, doğal olarak Türkiye'nin NATO üyeliğinin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir.
Olayın, güvenlik sorunları karşısında Batı'nın sorumsuzca ve aleyhimizde davranışları karşısında Türkiye'nin inisiyatif alarak hareket etmesinin, Batı tarafından hazmedilememesinden kaynaklandığı, bu nedenle Türkiye'yi gözden düşürmeye ve zayıflatmaya yönelik olduğu düşünülmektedir.
Ancak bunun bireysel bir eylem olduğu üzerinde de durulmaktadır. Nitekim Norveç makamlarınca yapılan araştırmada fail subayın Türkiye bağlantılı bir bölücü çıkması bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir.
Başta İsveç'in ve Norveç'in bu nitelikteki birçok insana kucak açtığı bilinmektedir. Bu olayın, Türkiye'nin Batı'yla arasını daha da açmayı, belki de NATO'dan uzaklaştırmayı amaçlayan bölücüler/FETÖ'cüler tarafından, bizim de son dönemde NATO'da oluşturduğumuz boşluktan istifadeyle tezgâhlanmış olabileceği de dikkate alınmalıdır.
NATO'ya devam etmeli mi?
NATO Soğuk Savaş dönemindeki misyonunu tamamlamıştır. Varlığını devam ettirebilmek için yeni misyonlar edinmeye çalışmaktadır. Ancak bilinen en organize bir ittifak olduğu da malumdur. Türkiye'nin bu pakta girmek için zamanında bedeller ödediği, son yıllarda bir çok ülkenin de bedel ödemeden bu ittifaka dahil olduğu düşünülmelidir.
NATO üyesi her ülke eşit haklara sahiptir. Ancak buna sahip çıkmak gerekir. Siyasi, askeri ve ekonomik açıdan güçlü olmamız halinde her durumda hakkımızı alma ve korumada daha da etkili olabiliriz. Bu nedenle öncelikle bunu sağlamalıyız.
İttifak, 28 ülkenin her biri için konuları müzakere etme, karar alma veya veto etme hakkını tanımaktadır. Kararlar oy birliğiyle alınmaktadır. Bu nedenle dışarıda kalıp seyretmek yerine, içinde bulunup onun yönetimine ortak olmamızın ve arzu etmediğimiz kararları veto etme imkânını elde tutmamızın uygun olacağı değerlendirilmektedir. Bizi bölgede farklı kılanın NATO üyeliğimizden kaynaklandığı da bilinmelidir.
Üye olmamız, Suriye'deki gibi, konu bazında başka müttefiklikler oluşturmamıza, kendi güvenliğimiz için, S-400 gibi, gerekli tedbirleri almamıza ve çıkarlarımızı gözetmemize engel değildir. NATO'ya fazla güvenmeden yönetime ortak olarak menfaatlerimizi korumak, haksızlığa uğradığımızda da, şimdiki gibi, NATO karşıtı söylem ve eylemlerle de gözdağı vermek yararlı olacaktır.