Nasıl teşekkür ettiklerini de anlatsaydın keşke
HDP'li Mithat Sancar, TBMM'deki 23 Nisan özel oturumunda yaptığı konuşmanın daha başında "muhasebe"den bahsetmiş ve zaten niyetinin "hesaplaşma" olduğunu belli etmişti.
Lafı, hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde önce "Birinci Meclis"in "toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel çeşitliliği"ne, sonra da 1921 Anayasası'ndaki "muhtariyet" kavramına getirdi. Ama "o Meclis"in mensupları "etnik köken gözetmeksizin" vatan toprağını işgalden kurtarmaya çalışırken, "bu Meclis"te etnik kimlikleri siyaset malzemesi yapanların, bizatihi "böl-parçala-yönet" projelerinin maşalığını yapıyor olduğu gibi küçücük bir farkı es geçti tabii!
"Özerklik" taleplerini, "Milli Mücadele'nin lideri"sıfatını telaffuz ederken şekilden şekle girdiği Atatürk üzerinden meşrulaştırmaya çalıştı; "O'nun döneminde bile" Anayasa'yla "özerklik" yolunun açıldığını iddia etti ve bunu "farklı kimliklerin Milli Mücadele'ye rızasını alabilmek"le gerekçelendirdi ama yine atlattı küçücük bir detayı.
Halbuki asıl heyacanlı kısım orasıydı; hikayenin sonrası…
Misal, "toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel çeşitliliği" sahip Birinci Meclis'in açılmasından bir yıl sonra, 1921 Anayasası'yla ise "yaşıt" olan Koçgiri isyanı…
1924 isyanları…
1925 Şeyi Sait isyanı… Nehri ve Sason isyanları…
1926 Hazro isyanı…
1927 Mutki isyanı…
1929 Resul isyanı…
1934 Buban isyanı…
1937 Sason isyanı…
Keşke Sancar, "özerklik" talep ettiklerinin, Meclis'e nasıl teşekkür ettiklerini de hatırlatsaydı da, çok seslilikten, çoğulculuktan filan ne anladıklarını anlasaydı, kaldıysa hâlâ anlamayanlar da aramızda!
Doğruya doğru; Şentop iyi yönetti
Ne alakası var; 15 Temmuz'u hiç karıştırmasaydı iyiydi ama oralarda bir "Garanti Belgesi"ne dönüştüyse bu söylem demek ki…
TBMM Başkanı Mustafa Şentop'tan söz ediyorum. Bugüne kadar birçok demecini eleştirdim, muhtemelen bundan sonra da birçoğunu eleştireceğim ama yiğidi öldür hakkını yeme, dünkü, her nevi gerilime gebe oturumu iyi yönetti.
Neye göre iyi?
Benim için, hepimizin alınmaya, kırılmaya, "değerlerimiz"e yeterince değer verilmediği zannıyla öfkeye kapılmaya müsait olduğu bir günde, ne aleni biçimde, ne satır arasında ima yoluyla kimsenin "sinir uçlarına" dokunmayışına, damarına basmayışına, Atatürk'ü "Mustafa Kemal"e hapsetmeyişine, mücadeleyi "düşman"la sınırlandırmayışına, dönemin "işbirlikçiler" gerçeğini gözden kaçırmamasına, Kılıç Ali'den Mahmut Esat'a "mahallesi"nin öcüleştirdiği birçok ismin "omuz omuza verilen milli mücadelenin mensupları" sınıfındaki yerini muhafazasına, "İttihatçılara duyduğu nefret"i vatana ihanet gerekçesi yapanların altını çizmesine göre "iyi"..
Yanlışa yanlış dediğimiz tonda diyebilmeliyiz doğruya doğruyu da…
Doğru bir dildi Şentop'un kullandığı da…
SORU-YORUM
Omuz omuza Anıtkabir'e yürüyecek yüzbinlerce insanın, hele de "süper taşıyıcı" denen çocukların, virüs yayılımının katlayarak artmasına yol açacağı kaygısıyla Anıtkabir'in kapılarını kapattınız; anladık.
İnsanların, o daracık koridorda ve küçücük salonlarda nefeslerinin nefeslerine karışacak olmasını umursamadan ziyaret etmelerinden ve potansiyel birer Covid-19 vakasına dönüşmelerinden endişelenip Birinci Meclis'i kapattınız; anladık.
Serde can korkusu olabilir; TBMM üyelerine yaptığınız "katılmayın" çağrılarını anlamasak da anlarmış gibi yaptık.
Keza sokaklar, meydanlar, stadyumlar; bugüne kadar verdiğinizi iddia ettiğiniz mücadele heba olmasın istediniz…
Hepsine eyvallah da, ekrandan da mı bulaşıyor arkadaş bu virüs vatandaşa?
İstisna birkaç kanal dışında, ekranlar neden yüzüncü yıl coşkusunu "kısıtlanmış resmi programın nakli"yle sınırlandırdılar acaba?
Öyle ya da böyle çıkmıyorlar mı sonuçta o ekrana; saatlerce, "fasulyenin neden pişmediği" misali eften püften konuları tartıştırmak yerine günün anlam ve önemine yakışır şekilde bir tavırdaşlık içinde olamaz mıydınız, yayın yaptığınız milletle?
Haydi vekiller karantinaya…
Yazacak çok şey var da kırıcı olmak istemiyorum bu psikolojik ortamda
Sadece milletvekilleri değil, dün Anıtkabir'deki "fiziksel mesafe"nin sıfırlandığı o törene katılan, orada görevli olarak bulunan herkes; liderler, bakanlar, maiyetleri, gazeteciler, askerler, polisler hepsi karantinaya almalı kendini. Aksi halde, en az "sokağa çıkma yasağı" lafını duyunca kendini sokaklara atan, market yağmalayanlar kadar vebal sahibi olurlar muhtemel bir virüs atağında!