Mustafa Kemal'in çektiği acı
Türkiye'nin "kurtuluş" ve Cumhuriyetin "kuruluş" yılları, o yıllarda yaşananlar, çekilen acılar hep "tarih" bilimi açısından ele alınmaktadır.
*
Oysa, İstiklal Savaşı'nın (Kurtuluş Savaşı) sosyolojisi birkaç kitapla (ve, kitapta) sınırlı kalmıştır.
Bu konuda, neredeyse hiç bilmediğimiz bir yaklaşımı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kaleminden aktarmadan önce Atatürk'ün "yalnızlığını" bir kez daha vurgulamak gerekir.
YALNIZLIK
Atatürk, hayatı boyunca yalnız kalmış bir insandır.
Şevket Süreyya Aydemir'in, kitabının adı olan Tek Adamlığı ben "tek başınalık" ve "yalnızlık" olarak anlıyorum.
*
Atatürk'ü bugüne kadar şöyle düşündük:
Atatürk, mealen, haydi arkadaşlar gidelim ve hep birlikte vatanı kurtaralım, dediğinde bütün millet bir olup arkasından gitti!
Atatürk'ün kendi sözlerinden tarihsel sürecin böyle olmadığını görüyoruz.
*
Mücadele fikrinin başında, Anadolu halkının onunla yürümediğini, şahsını düşünseydi mücadeleyi devam ettiremeyeceği gibi sözler Atatürk'e ait.
Atatürk, inzivaya çekilme düşüncesini birkaç kez dile getirir.
*
Zaman içinde birçok silah arkadaşının ona sırtını dönmesi, kendi kurduğu TBMM'de milletvekillerinin onu vekil seçtirmemek için yasa çıkarma girişimleri unutulmamalıdır.
Onun büyüklüğü, tüm bunlara karşın mücadele azmi, örgütçülüğü ve zekâsında yatmaktadır.
*
Hasta yatağındaki son günlerinde yaşadıkları da ayrı bir ibretlik durumdur.
"Atatürk'ün Son Nöbet Defteri" adlı kitapta etrafının nasıl örüldüğü görülmektedir.
Hasta yatağında yatarken, manevi kızı, sosyolog Prof. Dr. Afet İnan'a mektup yazıyor: "Doktorların uyguladıkları yanlış tedavi nedeniyle hastalığım ilerlemiştir, diyor. Bana sormadan yabancı doktor getirdiler." diyor!
*
Ölümü üzerinde de öyle karanlık bir örtü var ki!
*
Vefatının ardından yaşananlar da çeşitli açıklamalara karşın başka bir acı durumdur.
10 Kasım 1938'de vefat eden ülke kurtarıcısı, 11 gün sonra, 21 Kasım 1938'de Ankara'daki Etnografya Müzesi'ne naklediliyor.
Burada tam 15 yıl bekletiliyor!
Gerekçe, anıt mezar (Anıtkabir) yapımının uzun sürmesi.
Oysa 4.500 yıl önce o günkü teknolojiyle bile, 140 metre yüksekliğindeki devasa piramitlerin yapımı 14-20 yıl sürmüştür.
Koskoca Atatürk'ün, devlet kurucusunun mezarı 15 yılda inşa ediliyor ve ancak 10 Kasım 1953'te, naaşı Anıtkabir'e nakledilebiliyor.
MEÇHUL
Şimdi gelelim, başta söylediğim Karaosmanoğlu'nun yazdıklarına.
Yakup Kadri'nin yazdıklarını Hasan Rıza Soyak "Atatürk'ten Hatıralar" kitabında şöyle aktarır:
*
"Mustafa Kemal'in daima meçhul kalan tarafı, Büyük Zaferini başarmazdan evvel çektiği azap ve işkencelerdir."
*
"Arkadaşlarına söz geçiremez; amirlerine dert anlatamaz; devlet ve siyaset adamlarını yola getiremez; kapıları çalar, açılmaz; bağırır, çağırır, işiten olmaz; devlet batıyor der, padişah gözlerini kapar, mesuller dudak büker."
*
"İşte gençliğe her şeyden önce Atatürk'ün bu mihnet, bu cefa devri anlatılmalıdır."
*
"Gençlik en ziyade O'nun bu cephesindendir ki muhtaç olduğu azim ve irade dersini alabilir."