Münferit mi kronik mi?
AK Parti iktidarı nazarında en kıymetli, en takdir ve minnete değer tavrı sergileyenlerden başlayalım; 15 Temmuz 2016 gecesi, bedenlerini evet devlete, evet rejime ama bir o kadar da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan''a siper edenlerden…
Tankların önünde canlı kalkan olanlardan bu ülkeye; evlatlarımızın geleceğine…
Bedenleri delik deşik olanlar, platinlerle yaşayanlardan…
Sapasağlam başladıkları günü kolsuz, bacaksız, gözsüz tamamlayanlardan…
*
15 Temmuz gecesi şehit olanların yakınları ve gaziler için bir kampanya başlatılmıştı; "15 Temmuz Dayanışma Kampanyası".
Kampanya kapsamında toplandığı söylenen 338 milyon liranın ancak 14,9 milyon lirasının mağdurlara dağıtıldığı ortaya çıkınca, şehit yakınları ve gaziler isyan etmiş ve kalan 300 milyon liranın da dağıtılması için bir dizi gösteri düzenlemişti.
Kendilerine gazi maaşı bağlanmasını da isteyen 15 Temmuz mağdurlarının son adresi AK Parti Genel Merkezi''nin önüydü.
Burada, kendileri için toplanan yardımların akıbetini sordukları sırada başlayan polis müdahalesi, "Bu utanç size yeter" haykırışları ve 2 gazinin yaralanmasıyla sona erdi.
*
TEKEL işçilerinin direnişini hatırlarsanız; unutulacak gibi değildi.
Özelleştirmelerin ardından kendilerine önerilen 4/C statüsüne karşı çıkarak, 78 gün boyunca oturma eylemi TEKEL işçileri, Ankara''da 1 günlük yeni eylemleri için buluştuklarında barikatları bulmuşlardı karşılarında.
Kimi kalkanların arasında kaldı, kimi kahvaltı için girdikleri kafelerden zorla çıkarıldı, kimine biber gazı sıkıldı…
En çok da, hava sıcaklığının eksileri gösterdiği ayazı keskin bir Ankara sabahında tazyikli suyla püskürtülmeleri kazındı hafızalara…
*
İktidarın sonradan "milli orduya kumpas" olduğunu itiraf ettiği sözde darbe davalarının görüldüğü Silivri''de yargılanan Türk askerlerine, gazetecilere, bilim insanlarına destek olan bir avuç insan vardı.
Zira korku en etkili susturucuydu!
O bir avuç insanın elinde Atatürk posterleri ile Türk bayraklarından başka hiçbir şey yoktu; "milli ordu"yu savunuyorlardı; "Cumhuriyet"i…
TOMA''larla tarlalara sürüldüler!
Salona girmek isteyen milletvekilleri bile aşamadı kurulan barikatları, çıkan olaylarda yaralandı.
*
Öğrenciler YÖK yasa tasarısını protesto ediyordu. Beşiktaş Meydanı''ndan, Dolmabahçe''deki -dönemin- Başbakanlık Çalışma Ofisi''ne yürüyüşlerini durdurmak üzere yapılan müdahalede, karnına tekme gelen hamile genç kadına kürtaj yapıldı.
*
Sonradan "FETÖ"yle ilişkilendirilen polislerin provokasyonu sonrası oluşan ortamı kullanan birçok illegal örgüt oldu, gösteriler mecrandan saptırıldı vesair ama "Gezi"nin özünde orantısız şiddete karşı orantısız zekayla mukabele vardı.
Zekayla başa çıkmak kolay mı!
İddia o ki, 15 gün içinde, 150 bin gaz bombası atıldı, 3 bin ton su sıkıldı, bizmut kapsülleri, kapalı mekanlara biber gazı atıldı; olaylar gencecik çocukların, çocukların ölmesiyle sonuçlandı… Olaylarla hiç ilgisi olmayan insanlar bile daha dertlerini anlatamadan yaralandı….
*
Açılım günleriydi.
İmralı''daki cani Öcalan barışın güvercini, bu topraklar için can veren şehitlerin aileleri "sakıncalı" hale gelmişti.
Şehit Aileleri Federasyonu, Ankara''da, Abdi İpekçi Parkı''nda ''''Vatana Sevgi, Şehit ve Gaziye Saygı'''' toplantısı düzenledi. Toplantıya katılanlar TBMM''ye yürümek istedi; dağdaki teröristleri davul zurnayla karşılayacak kadar "demokratikleşen(!)" ülkede herhalde buna izin verilmezlik edilmezdi; verilmedi.
Polisin şehit ailelerini engellemesi sırasında çıkan arbedede çocuklar ezilme tehlikesi geçirdi.
*
Hafıza-i beşer, nisyan ile malül…
Yıl 2004…
Fener Rum Patrikhanesi yakınında toplanan İstanbul Ülkü Ocakları, patrikhanenin 183 yıldır kapalı tuttuğu "Kin Kapısı"nın açılmasını talep eden bir basın açıklaması yaptı.
Ülkücüler, açıklamaya destek olmak üzere çoluk-çocuk aileleriyle toplanmışlardı; biber gazı ve copla müdahale etti polis açıklamadan sonra yürümek isteyenlere…
Oradaydım; biber gazından etkilenen bebeklerin halini, o hal karşısında ailelerinin yaşadığı çaresizliği unutamam.
*
11 yıl sonra…
Ve sadece bundan 7 yıl önce…
Kayseri''de, Fırat Yılmaz Çakıroğlu için gıyabi cenaze namazı kılmak isteyen ülkücülere müdahale etti polis bu kez de; biber gazıyla!
*
Madalyonun iki tarafını da;
Dini kullanarak yapılanan grupların kendilerini herkese ayar verebilecek, herkese had bildirebilecek, devleti de milleti de hizaya sokabilecek, kafalarına göre rejim değiştirebilecek ve dahi "ceza" kesebilecek şuursuzlukta konumlandırmasına da…
"Devlet"in ete kemiğe bürünmüş hali olan kişi ve kurumların pekala hukuk yoluyla önlemenin, önlememişse durdurmanın, durdurulamamışsa cezalandırmanın mümkün olduğu hallerde kestirme yoldan şiddete başvurmasını da…
Nasıl kanıksadıysak artık…
Polisin, uğradıkları şiddet dolayısıyla sütten çıkmış ak kaşık da sayamayacağımız bir grubu hedef alan ve kamuoyunun ancak bir kadın polisin başörtüsü sayesinde dikkatini çeken çok sert müdahalesi sonrası açıklama yapan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, polisin olaylara müdahale ederken orantısız güç kullanmasını asla kabul etmediklerini, Adana''da yaşananların, iktidarın bir şiddet politikası bulunduğu anlamına gelemeyeceğini söyledi.
Yukarıda, sadece ilk anda aklıma gelen olaylardan bir derleme yaptım; takdir sizin; özellikle iktidara karşı gelişen eylem ve söylemlere karşı, kolluğun orantısız şiddetle karşılığı münferit mi, kronik mi?