Mülkiyeliler ve liyakat
Son yıllarda özel ve kamu kurumlarında çalışırken işten çıkarılan, emekliliğe zorlanan, pasifize edilen, en bilgili tecrübeli döneminde kendisinden yeterince faydalanılmadığını gördüğü için kendi isteği ile emekliye ayrılan çok sayıda Mülkiyeli ile tanışma fırsatı buldum.
Ne zaman kalabalık bir topluluk halinde bir araya gelseler "Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" marşı ile ortalığı inleten Mülkiyeliler...
Onlardan birine "Ne oluyor da bu genç yaşta, en verimli olacağınız zamanda sizlerden vazgeçiyor bu kurumlar?" diye sorduğumda, hafifçe gülümsedi ve başladı anlatmaya:
"Mektep-i Mülkiye 1859 yılında çağına uygun şekilde devlete hizmet etmek üzere nitelikli yöneticiler yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir okuldur. O günden bugüne 160 yılda mezunları arasında binlerce vali, kaymakam, büyükelçi, maliye müfettişi, üst düzey bürokratlar, özel sektör yöneticileri, başarılı girişimciler vardır.
Girdikleri kuruma sadakatle, titizlikle, özveriyle hizmet ederler. Ancak yanlışlara ve içi boş güç gösterilerine toleransları pek yoktur.
Mülkiye tarihindeki ilk protesto 1897'de Şeker Bayram'ında dağıtılan şekerlerden sonra okul müdürünün öğrencilere, 'Padişahım çok yaşa!' dedirtmek istemesi ile yaşanmış. Mülkiyeli öğrenciler şekerleri yere atıp ayakları altında çiğnemişler ve bu şekilde bağırmayı reddetmişler. Mülkiyeli öğrencilerin çoğu yurdun dört bir yanında devlet okullarında okumuş, iyi puanlarla Üniversite kazanmış, işçi, memur, çiftçi çocuklarıdır. Mülkiye hocalarının çoğu bugün bile hâlâ çok takip edilen, okunan, görüşleri alınan hocalardır. Mülkiye'de dersler ezberlenmez.
Öğrenciler her şeyden önce farklı konuları farklı kaynaklardan okumayı, araştırmayı, düşünmeyi, kıyaslamayı öğrenir. Ekonomi, hukuk, tarih derslerinin çoğu her bölümde ortaktır.
İşletme okuyan tarih dersleri alır, kamu yönetimi okuyan mikro, makro iktisat öğrenir. Anayasa hukuku, ticaret hukuku, borçlar hukuku, ceza hukuku birçok bölümde ortak derslerdir.
Mülkiyeli Osmanlı tarihini de okur, Cumhuriyet tarihini de. Her yönüyle anlatılır, hocalar kendi tezlerini ortaya koyar, gerekirse öğrenci ile tartışır.
Hepsinin bilgisi derya, denizdir.
Hepsi çok okur, çok bilir.
Eh tabii bu bilmişlik öğrencilere de geçer zamanla.
Öyle okumadan, bilmeden, ezbere konuşmaz bir Mülkiyeli kolay kolay.
Mevzuat bilir, kanun bilir, evrensel ilkeleri bilir. Geçmişi bilir, dünyayı okur, geleceği öngörür. Yaş tahtaya basmaz, yanlış adım atmaz. Yaptığı her işte vatanın, milletin çıkarını gözetir her şeyden önce. Bunu göremezse dik durur, eğilmez. Halka hizmette sınır tanımaz ama aklına yatmayana da gözü kapalı itaat etmez. (Bir dönem Her kuruma sızan proje biatçılar bu tanımın dışındadır tabii.)
Şimdi sen söyle. Böyle bağımsız düşünebilen, büyük, global sermayedarlardan önce kendi vatanının, milletinin yararını düşünen gözeten bir insan kaynağı bu dönemde çoğu yurt dışında eğitim görmüş, yabancı firmaların tornasından geçmiş CEO'larca yönetilen hangi kurumun işine yarar?"
Bunun üzerine diyecek bir söz var mı?
Sözü olan Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma baksın!