Muhalefette asıl sorun!
On altı yıldır iktidarda olan AKP Genel Başkanını Türk halkı %52.6 oyla mutlak yetkili cumhurbaşkanı yaptı. AKP de milletvekili seçimlerinde %42.56 oy aldı. AKP'nin kendisine en yakın ana muhalefet partisi CHP'yle arasında puan farkı yüzde 20'dir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Genel Merkezi'nde balkon konuşmasında aynen şunları söyledi: "Milletimizin sandıkta partimize verdiği mesajı aldık. Milletimizin karşısına bu eksiklerimizi tamamlayarak çıkacağımızdan emin olun".
Ana muhalefet ne diyor?
AKP %42 oy almış, birinci parti çıkmış, Cumhurbaşkanlığını %52.6 ile kazanmış buna karşın kendisine oy vermeyen seçmeni hedefleyerek "mesajı aldık" diyor. Ya diğer partiler? Halktan onda bir oy alan bir parti bile zaferden söz ediyor.
Başından söyleyelim Türkiye'de muhalefet seçim sonuçlarını okumakta zorlanıyor. Büyük bir ihtimalle seçim sonuçlarının doğru analizi hesaplarına gelmiyor.
Söz gelimi Ana Muhalefet Partisinin liderine göre kendisi dışındaki herkes "kaybetmiş"tir. Gerçeklikle hiç bağdaşmayan "kaybeden AK Parti'dir" cümlesini bu yüzden rahatlıkla kurabiliyor.
Bu durumda AKP'lilere düşen de 'böyle kaybetmeye can kurban' demek oluyor.
Bir muhalif milletvekilliyse, seçim sonuçlarının hile ile sağlandığını iddia ediyor ve "Dijital yazılımla işi bitirdiler" diye ucuz ve uçuk bir açıklama ile kendini rahatlatıyor.
CHP neden %22'lerde sürünüyor, Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce neden partisinden sekiz puan daha fazla oy alıyor? CHP'nin bir kısım oyları bölücü partiye niçin gidiyor? Halkın %78'i CHP'ye niçin oy vermiyor? Birileri sorunu cahilliğe, oy çalmaya ya da YSK'ya ihale edip kendini tatmin ediyor.
Bahçeli partisini ikinci lige düşürdü!
Şu hale bakın adında "Hareket" olan bir partinin başında bulunan zat, strateji olarak durgunluk, statiklik, pasiflik ve pısırıklığı tercih ediyor. Millet %11 civarında oy veriyor. Barajın altında kalmadığı, anketleri yanılttığı için birileri neredeyse zil takıp oynayacak!
Bir önceki seçimlerde aldığı oydan 500 bin daha az oy alıyor ve utanmadan bunu zafer olarak ilan ediyor. Başındaki partiyi elleriyle bölen, ülkücülerin alayına şahin, Erdoğan'a ise güvercin gibi davranan bu zat kendisine oy verenlere karşı hiçbir sorumluluk duymuyor.
Diğer yandan Bahçeli, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak, Devletin başına talip olmayarak partisini siyasetin ikinci ligine düşürmüştür.
Devletin başına kendisini değil Erdoğan'ı öneriyor. Umudunu da oraya bağlıyor. Sonra da zaferden, başarıdan söz ediyor!
Niye ülkücülerin dörtte üçü, milletin ise %89'u MHP'ye oy vermiyor? Sorusuna cevap da aramıyor.
Muhalefet neyi anlamıyor?
Diğer yandan Türkiye'de seçmen profilinin değiştiğini muhalefet anlamıyor. Tayyip Erdoğan'ın mütedeyyin vatandaş üzerindeki muazzam çekim gücünün ise muhalefet hiç farkında değil. BOP eş başkanıyım dediğinde de millî ve yerliyim dediğinde de alkışlanıyor.
Postmodern dünyanın postmodern seçmeni söz konusudur. Araştıran, sorgulayan, irdeleyen, itiraz eden, analitik düşünen seçmen yok. Biat eden, itaat eden, körü körüne bağlanan seçmen var.
Ne demişti Berat Albayrak: "Ay'a yol yapacağız desek inanacak seçmenimiz var". Siyaseti artık realizm ve rasyonalizm değil adanmışlık, körü körüne inanmışlık, algı yönetimi biçimlendiriyor.
Erdoğan'a kayıtsız şartsız inanan kitleler onun sözlerinin tartışılmasına dahi tahammülü yok.
On altı yıldır aldığı kararlarla ülkeyi yöneten Erdoğan, ülkede meydana gelen her türlü fenalığın sebebi olarak "dış güçler", "üst akıl", "faiz lobisi", "FETÖ", "PKK", "Bürokratik oligarşi", "CHP" olduğunu söylüyorsa onun söylediklerine kayıtsız şartsız inanan kitlelerin olduğunu anlamak gerekir.
Neden Erdoğan söyleyince halk satın alıyor da Kılıçdaroğlu ya da muhalif bir lider söyleyince gerçekleri satın alacak kitle bulunamıyor?
Cevabı bulunması gereken soru budur!