Muhalefetin korkaklığı!
Başbakan Erdoğan’ın muhalefeti çok fena korkuttuğu ve kendi tabanını ise uyuşturduğu bir kez daha apaçık ortaya çıktı.
MÜSİAD’ın iftar yemeği toplantısında, Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını kastederek, “Ben diyorum ki” diyor Erdoğan, “Eğer dürüst isek, samimiysek, gelin üzerinde mutabık kaldığımız 48 maddeyi olağanüstü bir genel kurulla çıkaralım..”
Ne demek “Eğer dürüst isek” demek, ne demek, “Eğer samimi isek” demek... Bir başbakan bunu milyonlarca seçmenin oyunu almış siyasi parti mensuplarına nasıl söyler. Bırakınız milyonlarca kişiyi, bir kişi bir başka kişiyi ortada fol yok yumurta yokken nasıl olur da “Eğer dürüstsen” diye istiskal edebilir?
Ve kendilerine böyle hakaretler yağdıran bir başbakan bu partilerin lider kadroları tarafından nasıl muhatap kabul edilebilir?
Sonra, AKP tabanı bu sözleri nasıl içine sindirir? Çünkü bu sözler bir yandan “usta işi” bir çarpıtma dolayısıyla “kendi tabanını istiskal” diğer yandan da Soros taktiği ile “kardeşi kardeşe düşman” etme, sözlerinden başka bir şey midir?
Esnafın kimi AKP’li, kimi MHP’li; komşularımızın kimi MHP’li, kimi AKP’li değil mi?. “PKK’lılar şehittir” diyerek, Mehmetçiği öldürmenin bir cihat olduğunu söylemiş olan Şerafettin Elçi’nin adını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir havaalanına veren Erdoğan, “İlle de anayasayı değiştireceğim” diyecek, amacına ulaşmak için de komşuyu komşuya düşman, kardeşi kardeşe hasım yapacak! Bütün bu olup bitenler Şehide “Kelle”, Öcalan’a “Sayın” demekle ne kadar da örtüşüyor.
Bütün bu olup bitenlerin İslâm’da yeri var mı? Biliyoruz, İslâm AKP yönetiminin umurunda değil, amma tabanının umurunda. En azından öyle olduğunu zannediyoruz. Gerçi şalvarlı ve cübbeliler İslâm düşmanı ABD Büyükelçisinin elini öptükten sonra altüst olmayan değerin kalmadığını iyice anladık amma doğrusu yine de kabullenmek zor oluyor.
İşte bu “tabana” Sayın Erdoğan’ın “usta işi çarpıtmasını” izah için bir örnek verelim. Bu örnekle inşallah AKP’li dostlarımız liderleri tarafından düşürüldükleri durumu daha iyi görür.
Önce, şu soruyu cevaplayalım:
Muhalefet partileri, iktidar partisi ile Anayasa Komisyonu’na “Bir anayasa yapmak için” mi yoksa “Anayasanın bâzı maddelerini değiştirmek için” mi oturdu? Tabii ki “Bir anayasa yapmak” için oturdu. Öyleyse esas olan “parça” değil “bütün” olmalı değil mi?
Şimdi biri tutsa bir müteahhitle altı katlı bir apartman yapımı için belli bir bedel karşılığında anlaşsa. Ve o müteahhit ikinci katı çıkınca, “Yaptığım kadarının parasını ver, ben vazgeçiyorum” dese, o kişi “Yok arkadaş. Son kiremidi koymadan kuruş vermem” dediğinde gerçekte dürüst olan müteahhit midir, yoksa, binayı tamam olarak isteyen taraf mı?
Fotoğraf budur....
Sayın Erdoğan’ın mübarek Ramazan günü hakaretler ederek muhalefeti kendi cephesine çekmek istemesi ve muhalefetin de bunu içine sindirerek, “Ne demek, anlaştığımız maddeleri kanunlaştırmaya hazırız” sinyalleri vermesi, gerçekten, Türkiye’nin “Tek parti” tarafından yönetildiğinin en belirgin son örneklerinden biridir. Sayın Bahçeli’nin Başbakan Erdoğan’ı “acelecilikle” suçlaması, “Biraz daha çalışıp mutabık maddeleri çoğaltır, gerisini seçimlerden sonraya bırakırız” demesi, “Seçimde Erdoğan biraz daha fazla oy alsın” demekle aynı şeydir. Erdoğan, bu değişikliklerle bazı mihrakları memnun edecek, MHP de bu memnuniyeti onaylayacak, kendi onayı olduğu için de meydanlarda eleştiri bile yapamayacak. Bu nasıl iş?
Görüyorsunuz, Erdoğan ne derse, ne isterse, erinde geçinde muhalefet o noktaya geliyor. Hem de hakarete uğraya uğraya... Erdoğan neyi istedi de yapamadılar? Anasıyla danasıyla muhalefet Erdoğan’ın hangi konuda önünü kesebildi?
Sakın ola ki “Benim parmak sayım bu kadarına yetiyor!” denilmesin. Millet, çok zor duruma düştüğü anlarda bile o parmakların Erdoğan’ın isteği doğrultusunda kalkıp onu kurtardığını göre göre bu günlere gelindiğini çok iyi biliyor.
Görüldüğü gibi Erdoğan’ın gücü sadece arkasındaki dış destek ve içerdeki kriptolardan değil, belki onlardan daha çok meclisteki muhalefetin kifayetsizliğinden geliyor.
Anayasa bahsinde, ‘hakarete uğraya uğraya teslim oluş’ da bunun son ve acı örneklerinden biri, işte.