Muhalefete de dikkat!

Büyük Orta Doğu Projesi için, yani aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30’a yakın bölge ülkesinin sınır ve rejimlerinin değişmesi için, Türkiye’de AKP’nin iktidar olması gerekiyordu.
Proje sahipleri “Eş Başkanlık”, “Yüksek Cesaret Ödülleri” ve “Dinlerarası Diyalog” ile bunu hayata geçirdi.
Lâkin bir ülkenin rejimini ve sınırlarını değiştirmek için sadece hükümetin tasarlanması yetmezdi. Muhalefet dizginlerinin de ele geçirilmesi elzemdi. Nitekim Osmanlı’nın başkenti müstevliler tarafından işgal edildiği, bir teslimiyetin ifadesi olan Sevr’in hayata geçirildiği bir zeminde bile, muhalefetin dizginleri müstevlinin elinde olmadığı için, Türk halkı kendisi için örülen çorabı işgalcilerin başına geçirmeyi başarmıştı.
Demek ki iktidarı elde etmek yetmiyordu bir ülkeyi istenilen kalıba sokmak için, muhalefeti ve hatta gençliğinden ordusuna kadar bütün dinamik güçleri bir kalıba sokmak gerekiyordu.
Ne dediğimizi anlatmak için tarihimizden bir örnek vermek herhalde yararlı olacaktır..
Biliyorsunuz Atatürk’ün SSCB ve sınırları içerisinde yaşayan dindaş ve soydaşlarımız için bir rüyası vardı ve o rüyayı şu sözlerle dile getirmişti:
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir... Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar? Manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmalarını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli.”
İşte bunu bilen emperyalizm, güya Rusya’nın Akdeniz’e inmesini önlemek için Türkiye’yi NATO üyesi yaptı. Amma aynı zamanda ileride bir gün SSCB dağıldığında Türkiye’nin o topraklardaki soydaşları ile buluşmasının önünü kesmek için plânlar da yaptı. Biz bu plânları 1967’deki bir NATO toplantısında yanlışlıkla orada görevli bir Türk subayına verilen dosya ile öğrendik. Evet, NATO ve ABD Ankara’nın kılcal damarlarına kadar sızmış fakat yetinmemişti. Türk’ün tarihinden ve köklerinden ürktüğü için de daha 1960’larda 20-25 yıl sonra vuku bulacak bir dağılma sürecinde Anadolu’daki Türklerle SSCB sınırları içerisindeki Türklerin kucaklaşmasını önlemek için ASALA ve PKK’nın civcivleri için operasyon tavuğunu kuluçkaya yatırmıştı.
O gün böyle yapan bir ABD ve ortakları bugün mevcut sınırları ve sistemi değiştirmek için sadece iktidarı değiştirmekle yetinirler miydi?
Elbette yetinmezlerdi, nitekim yetinmediler de.. Şimdi siz veya biz sadece TSK’nın başına gelenleri biliyoruz. Toplumda tabanı olan muhalefet partilerinde ne gibi operasyonlar yapıldı, bunlardan yeterince haberimiz var mı? Deniz Baykal’ın CHP’den gönderilmesi için MOSSAD operasyonundan bahseden CHP’liler var. Türkiye’de bir “kaset süreci” boşuna yaşanmış olabilir mi?
Dikkatle bakınız...
Ne yapılırsa yapılsın PKK’nın bütün talepleri AKP’nin eli ile bir bir hayata geçiyor. 1919-1923 şartları bugünkünden çok daha beter olduğu halde İstanbul ve müstevlilerin dayatmaları hayata geçmezken, bugün bu kadar imkân içerisinde PKK emin adımlarla hedefine sadece AKP’nin eli ile mi uzanıyor?
Bu soruya cevap aramak mı ihanet, yoksa bu soruyu gözlerden gizlemek mi?

Yazarın Diğer Yazıları