Müebbet cinayeti...
Siyasi vesayetin ağır baskısından bunalan mahkemelerin hukuki-adil karar vermesi çok zor. Hükümet "Haziran'a kadar bitecek" talimatı verdiği için savcılar, kes-kopyala-yapıştır türü iddianameleri çıkarıyor yargıç heyetine. Hâkimler de kamera görüntülerini, tanık ifadelerini hiçe sayıp basıyor cezayı. Ne de olsa yüksek yargı olan Yargıtay'ın "ByLock tek başına delil sayılabilir" kararı var. 'Mor Beyin' rezaleti meydana çıkınca bin kişi tahliye edilince bayram yapıldı. Oysa 11.480 kişi var. İşte onlardan biri üstelik "müebbet" alıp, istinaf mahkemesini bekliyor:
"Ben Mehmet KOCA.
İddianame çıktığında şahsıma ByLock programı kullanmış olduğum iddia edildi. Hem şahsım, hem ailem hem de dedelerim inanmadılar. Dava sırasında yaptığım savunmalarda bu ByLock programını ilk defa duyduğumu ve daha önce böyle bir programı duymadım ve indirmediğimi söylesem de mahkeme heyeti inanmadı. Birçok kez bu ve buna dair (benim ve ailemin FETÖ/PDY Terör Örgütü ile ilişkim ve iltisakım olmadığı dosyam da da mevcuttur) bu şekilde savunma yaparak kullandığım ve indirmediğimi söylesem de15 ay yargılamanın sonunda sırf bunun için aynı araçta gittiğimiz halde yan koltuğumda oturan devrem beraat alırken bana müebbet hapis cezası verilmiştir. Bu karar üzerine benim ve ailemin dünyası yıkıldı. Bunun üzerine hukuk mücadelemizi bırakmayarak gerekçeli kararın çıkmasını bekledik ve sonrasında gerekçeli karar çıktı. Gerekçeli kararda şahsıma aynen şu ifadeler yer almaktadır; "ByLock Programı kullanmış olduğu BTK'dan gelen yazıdan anlaşıldığından dolayı müebbet hapis cezası verilmiştir." Davanın ilk zamanlarındaki süreçten ta ki gerekçeli karar çıkana kadar ve daha sonrasında hukuk mücadelemizi hiçbir zaman ben, ailem ve avukatım bırakmadı. Bir gün televizyonda MİT ve Bilgi Teknolojiler ve İletişim Kurumu'nun teknik incelemeler sonucu haklarında hata yapıldığı kabul edilip ByLock listesinden çıkartılan kişilerin sayısı 11.480. Bu durum yılbaşından hemen önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklanmıştır. Ailem ve avukatım listeye baktıklarında benim de 11.480 kişiler arasında olduğumu görmüşlerdir. Davanın başından beri bu konuyla ilgili savunmalar, deliller koysak da mahkeme heyetini inandıramadık. Şükürler olsun ki kullanmadığım geç de olsa ortaya çıkmıştır. Hemen bu olayın ardından avukatım gerekli makam ve mercilere ek dosya, belge ve dokümanları gerekli yerlere teslim etmiştir. Dosyamız şu an İstinaf Mahkemesi sürecinde olduğu için kimse bizle ilgilenmemekte ve sesimizi duymamaktadır. Şu an mağdur durumdayım."
***
Mehmet Koca ilk ve son değil. Bugüne kadar 15 Temmuz davalarında yerel mahkemelerin kaç kişiye ne kadar ceza verdiği de belli değil. Meclis'teki Ana Muhalefet Partisi olan CHP yine kurultay telaşına düşünce milletvekilleri Adalet Bakanı'na soru önergesi hazırlasa da kamuoyu, işportanın en ucuzundan "müebbet" yağdırılanların sayısını öğrense.
Gelelim "Karıncayı dahi incitmeden müebbet" cezası alan sözleşmeli uzman çavuş Ömer Erarslan'a... Ömer, rahmetli babamın halasının torununun oğlu. Lise'yi Bünyan'da bitirince sigortalı-garanti iş olsun diye uzman çavuş oldu. 2 yıllık görevin 1,5 yılını Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında 25 No.lu Nizamiyenin nöbetçisi olarak çalıştı. Bu nizamiyenin özelliği Kuvvet Komutanları ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin konutlarının önünde olması. 15 Temmuz gecesi beraberindeki rütbesiz erler ile birlikte nöbette iken Alay içerisinden bir ambulans gelir. İçinden 10-12 yüksek rütbeli subay iner ve Genel Sekreter Fahri Kasırga'yı alıp götürürler. Nöbet esnasında telefon yok, televizyon yok. Bir uzman çavuşun, "Hayrola, Fahri Bey'i nereye götürüyorsunuz?" diye Albaylara soracak hali yok ya... Ertesi gün öğleye doğru Fahri Bey başka bir araç ile Akıncı Üssü'nden serbest bırakılıp getirildiğinde yine Ömer Uzman Çavuş karşılıyor. Garibimin darbeden, kalkışmadan haberi bile yok. Öğleden sonra öğreniyor. Alayın etrafı sarılıyor. Silahlar toplanıyor. 22 Temmuz'da gözaltına alınıyorlar. Tam 18 gün o ayrı fasıl... Tutuklanıyor 450 personel... FETÖ'nün maşası Albay Muhsin Kutsi Barış mahkemede darbe girişimi ve sıkıyönetim olacağından sadece Tabur Komutanlarının haberdar olduğunu alt rütbedeki özellikle uzman çavuş ve erlerin asla haberi olmadığını savunmasında anlattı. Ömer'in çilesi bitmiyor. Fahri Kasırga'nın kaçırılma davasından mahkemeye çıkıyorlar. Suçlu-suçsuz zaten belli. Olay yeri kamera kayıtlarının bile izlenmesini reddediyor hâkimler. Rütbeliler ağırlaştırılmış müebbet, bizim gariban Ömer uzmana ise "normal müebbet"... Gerekçeli kararda "15 Temmuz 2016 gecesi 25 No'lu Nizamiyede Nöbetçi olduğu için müebbet verildi" yazıyor. Dosyasında ifadesinden başka hiç bir şey yok. 80 yıllık CHP'li bir ailenin çocuğu. FETÖ'nün toz zerresi bulaşmaz. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2. duruşmada işi bitirip üçüncüsünde çaktı müebbedi... Avukatlar, "İstinaf Mahkemesi bozmazsa iş Yargıtay'a kalır" diyor. Kaç yıl süreceği belli değil. Ömer şimdi Bolu T Tipi Cezaevi'nin A-4 koğuşunda... Sizce bu hukuk cinayeti değil de nedir?
........
Not: 20 Ocak Cumartesi(bugün) Saat 19:00'da Kayseri İl Özel İdaresi Konferans Salonu'nda sevgili İsmail Saymaz ile beraber "Adalet ve Demokrasi Konferansı"nda konuşacağız. Kayserili hemşehrilerimi beklerim.