Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebebi!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2012 yılının Eylül ayında, Hürriyet’in, “Sizin kafanızdaki yeni Türkiye, Kürt meselesini nasıl çözecek” sorusunu cevaplandırırken “19. yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bütünleştirdi. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici, suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi. İki yüzyıl önce şehirlerimizde mahallelerimizde iç içe yaşayan Türkler, Ermeniler, Araplar, Rumlar, Arnavutlar ve daha birçok farklı etnik ve dini kimlik bugün bu organik yapıdan koparılmış durumda. Yeni kopuşlara izin vermememiz gerek” diyordu.
İşte bugünlerde, Tayyip Erdoğan ve AKP, bu türden gerekçelerle Türklükle hesaplaşmaya kalkıştı. Öyle ki milli futbolcumuz ve milli yorumcumuz Hakan Şükür bile “Ben aslında Türk değilim, Arnavut” um “ diyerek sürece katkılarını sundu. İyi güzel de neden Türk Milli Takımı’nda oynamıştı o halde? Yahut neden Arnavutluk televizyonunda yorum yapmıyordu?
Peki neden böyle oluyor? Milli kimliğe yönelik saldırının küresel dayanakları olmasa, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bu kadar cüretkâr davranabilir mi? Tabii bu sorunun cevabını birçok proje ile açıklamak mümkün ama bu defa küresel güçlerin kendi açıklamalarından faydalanalım. Bakınız sebep neymiş?
***
Star gazetesinde yazan Cemil Ertem, 23 Ocak 2013 tarihinde, “En büyük tehlike: Ulusalcı-korumacılık” başlıklı yazısında Türkiye’nin yakın zamana kadar içeride oligarşinin, dışarıda ise kirli finans kapitalin oyuncağı olduğunu, ekonomiyi, faiz ve rant musluklarını tutanların belirlediğini anlatıyordu.
Ertem, Türkiye’nin şimdilerde kur savaşı adı altında korumacılık denilen tuzağa düşmemesi gerektiğini anlattıktan sonra, OECD ve Dünya Ticaret Örgütü Analizi’nin de bunu teyit ettiğini belirtiyordu.
Ertem’in nakline göre analizde dünya ticaretinin değişen yüzüne vurgu yapılarak, “Geniş ihracat pazarlarının açılması, küresel üretim zincirlerinin oluşturulması ve küresel ticaretin, ekonominin iyileşmesi ülkelerin daha fazla entegrasyonuna ve daha az korumacılığa başvurmasına bağlıdır” deniliyordu.
Ertem, gelişmiş ülkelerin sanayi devriminden beri korumacılıkla sömürü mekanizmalarını kurduklarını, bu mekanizmaların kalıntılarının devam ettiğini, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, korumacılığın çözüm olarak gösterilmesi ve uygulanmasının sonunun ise savaş olduğunu söyledikten sonra, çözümün işçi ve emeğin serbest dolaşımında ve çalışma saatlerinin düşürülmesinde aranması gerektiğini öne sürüyordu.
Sonuç olarak Ertem, “Demek ki krizin çözümü, sınırların ekonomik ve siyasi olarak kalkmasından, ulusalcılığın her türünün tarihin çöp tenekesine gitmesinden geçiyor” diyordu.
İşte küreselleşmenin özeti de buydu zaten..
***
Oysa dünyadaki ekonomik krize ulusalcılık vesaire değil, kapitalizmin kâr hırsı sebep olmuştu. Amerikan halkının konut paralarını şişirip, ödenecek taksitlerin toplamından 25 kat büyüklükte kâğıtları yine Amerikan halkına, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin halklarına satan Amerikan bankaları ve finans kuruluşları, küçük bir sarsıntıda çökmüştü. Tabii Amerikan ekonomisi çökünce bağlı olarak bütün dünya ekonomisi bundan etkilenmişti.. Yani krizin gerçek sebebi, kapitalizmin sahtekârlığı ve Federal Reserv’in bu sahtekârlığı finanse etmek için durmadan dolar basmasıydı..
Fakat bu durumdan çıkış için, sınırların ekonomik ve siyasi olarak kaldırılmasını düşünmek, hele hele ulusalcılığın her türünün çöpe atılmasını istemek, birliği sağlayan millet anlayışını çökerterek bu sahtekâr kapitalizmin devam etmesini istemek değil miydi?