Milliyetçilere kurulan büyük tezgah
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden saatler geçmeden, yandaş medyada Milliyetçi Hareket Partisi'ndeki kongre süreci hedef alınmaya başlandı. Değişim talebinde bulunan partililer, FETÖ'nün siyasi ayağı gibi gösterilmek istenirken, başta Meral Akşener olmak üzere genel başkan adaylarına çeşitli yakıştırmalar yapılıyordu. Tüm bu algı operasyonlarının sahnelendiği saatlerde, 15 Temmuz şehitlerinin sayısı belli olmamış, darbecilerin kimler olduğu, nasıl harekete geçtiklerine dair somut bilgiler kamuoyu ile paylaşılmamıştı.
Belirli bir merkezden kurgulanan haberlerle, darbe girişiminin siyasi ayakları gizlenirken, kanuni haklarını kullanarak değişim taleplerini ileten MHP'li delegelere baskılar uygulanmaya başlandı.
Birçok delege savcılıklara çağrılarak kongre sürecinde attıkları imzaların sahte olup olmadığını (çömel, yan otur, ayakta dur gibi) insanlık dışı yöntemlerle öğrenmek istediler. Tüm bunlar yapılırken darbe girişiminin en önemli aktörlerinin hâlâ ifadeleri alınmamış, iktidar partisinin içindeki FETÖ'cülerle ilgili herhangi bir çalışma başlatılmamıştı.
Yayınlar öyle bir hâl aldı ki "çamur at izi kalsın" mantığından yola çıkılarak, operasyonlar genişletilmek istendi.
İlk aşamada gazetemiz yazarlarının da içinde bulunduğu Ülkücü Camianın önde gelen isimlerine "imzasız ihbar mektubu" ile bir komplo kurulmak istendi. Yapılan gayri hukuki uygulama ile "değişim isteyen tüm ülkücülerin FETÖ'cü olduğu" algısı oluşturulmak isteniyordu.
Bu hukuksuz komplonun başladığı dakikalarda Balgat yönetiminin sosyal medya hesaplarından ve merkeze yakın sitelerinden "Ülkücü yazarların FETÖ'cü" olduğu iddia edildi. Aslında bu hamle imzasız ihbar mektubuyla kurulan komplonun hangi mahfillerde tezgahlandığını da gözler önüne seriyordu.
Komplo, Ülkücü camianın ayağa kalkması ve taraflı-tarafsız her kesimden gelen tepkilerle aynı gün çöktü, serbest bırakılma haberleri ardı ardına gelmeye başladı.
Sonrasında ise, hakaret dolu açıklamalar, yalanlar sıralanırken AKP'ye kanalize olanlar Başkanlık sürecini başlattılar.
Her seçimden başarıyla çıkan AKP'nin ardına takılarak, kendi siyasi geleceklerini garanti altına alacağını düşündüler... Ancak işler hiç de tahmin ettikleri gibi olmadı. Kendi seçmenini, tabanını tanımayanlar "Milliyetçiliği ayaklar altına alanlar"la yol yürüyebileceklerini düşündüler. Haklı da çıktılar... Yürüdükleri yolda sadece kendilerinin kalacağını ise hesaba katmamışlardı. "Lider'in dediğine biat etmek zorundasınız" diyen anlayış günler içerisinde çöktü.
15 Temmuz akşamından itibaren değişim isteyen MHP'lilere karşı başlatılan algı operasyonu darmadağın oldu.
Görevden alınan teşkilat sayısı yüzde 60'lara ulaşırken, birçok bölgeden istifa haberleri gelmeye başladı.
AKP ise bu sırada Erdoğan önderliğinde referandum kampanyasını başlattı. Tek umudu AKP olan Bahçeli ve ekibi "Biraz rahatlayacağız" diye beklerken, ummadıkları bir durumla karşılaştılar. AKP'nin 15 Temmuz'daki bütünleşmeyi darmadağın eden açıklamaları vatandaşın tepkisini çekti.
"Hayır" diyenler büyük bir yükseliş gösterdi, "Hayırcılar teröristtir" sözleriyle köprüler atıldı.
Hâl böyle olunca referandum sonuçlarının belirleyicisi olan milliyetçi oyların neredeyse tamamı "hayır"da zirve noktasına ulaştı. Taraflı-tarafsız tüm anket sonuçları verilerle konuyu doğrularken, yandaş medyada başlayan panik, durumun özeti haline geldi.
Edindiğimiz bilgilere göre bu durum karşısında panikleyenler Ülkücü camiaya yeni bir komplo hazırlığındalar. İlk talimat yandaşlara verilmiş durumda... "15 Temmuz'un siyasi ayağı" yalanıyla MHP'deki değişim hareketi, Ülkücüler yeniden hedef alınmak isteniyor.
Saray'a iliştirilmiş sözde yazarlar, hakaretlerle oluşan yazılarıyla süreci başlattılar. Yandaş medya, satır aralarında değil, aleni bir şekilde hakaret ve yakıştırmalarda bulunuyor. MHP Genel Merkezi de bu sürece dahil olarak, türlü hakaretlerle, Ülkücü iradeyi hedef alan açıklamalar yapıyor.
Dikkat edilirse tek hedef Ülkücülerin "hayır" demesinin önüne geçebilmek. Bu yüzden her türlü hakareti, iftirayı yapıp, algı operasyonu yapmaktan çekinmiyorlar.