Milliyetçilerde ve devlette eksen kayması

Milliyetçilerde ve devlette eksen kayması

Geçen hafta milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı bir cumhuriyet” olan Türkiye’nin kurucularının milliyetçiler olduğunu belirtmiştik. Ne yazık ki insanları bir araya getiren Türk Milletinin dâhi evladı büyük Atatürk’ün erken ayrılığı Türkiye’nin farklı bir yola girmesinin başlangıcıdır. Yavaş yavaş değişim başlar.

Nisan 1944’te, Nihal Atsız-Sabahattin Ali davası sırasında milliyetçi gençler Atsız’a sahip çıkarlar. 3 Mayıs’ta da polisin müdahalesi olur. 9 Mayıs’ta Türkçüler gözaltına alınmaya ve tutuklanmaya başlar. Ardından da Cumhurbaşkanı İnönü’nün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı konuşması gelir. Cumhurbaşkanı çok sert bir ayrım yapar. Aslında olmayan, varsa bile etkisi görülemeyecek kadar bile olmayan hususları milletin gündemine getirir. “Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız” diyerek “Irkçılık ve Turancılık” suçlaması yapar. Dava açılır ancak beraatla sonuçlanır. Ama artık çınarın gövdesine kurt düşmüştür.

Cumhurbaşkanı İnönü konuşmasında, milliyetçi Türkiye millî ülküler üzerine kurulmuş bir devlet de demiştir. Ancak çınarın gövdesindeki kurt, özündeki suyu emmeye başlar. Çınar devlet, özsuyu da milliyetçiliğin ta kendisidir. Artık milliyetçilik ve milliyetçilerin bir kısmı devletin takibi altına girmiştir.

Büyük yol ayrımı

Beraatla sonuçlanan 1944’teki davadan sonraki zamanlarda artık farklılık görünür olmaya başlar. Zeki Velidî Togan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hasan Ferit Cansever, Peyami Safa, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Besim Atalay, Nihal Atsız, Cafer Seydahmet Kırımer, Hikmet Bayur gibi onlarca güzideye “Türkçülük Telâkkiniz Nedir?” sorusu sorularak dergilerde yayımlanır (Kızılelma Dergisi, 1. sayı).

Cevaplar çoğunlukla, milliyetçiliğin ırkçı olmadığını açıklamaya yöneliktir. Fındıkoğlu Hoca’nın cevabı da ilginçtir. Hoca: ”Türk olanlara böyle sual sormak yersiz olur” diye başlar. Maalesef bu soru 44’ten beri hep soruldu. Sorulmaya da devam ediyor.

İsmet Paşa’nın 19 Mayıs nutku Tebliğler Dergisinde yayınlanır. İlkokullar, ortaokullar ve liselerle, yüksek okullar, köy enstitüleri ve fakültelerde açılış dersinde okunmasını ister. İlkokullarda ve orta öğretimde derslerin bu nutuktaki esaslara göre yapılması, yüksek öğretimde bu nutkun ruhuna uygun broşürler basılması talimatı verilir. (Ömer Özcan, Türk Yurdu Dergisi, sayı 285, Mayıs 2011)

1931’de Türk Ocakları’nın kapatılmasıyla sarsılan birlik, Halkevleri ve dergisi Ülkü ile yoluna devam etmiştir. Hem Atatürk de vardır. Onun milliyetçilik anlayışında en küçük bir sapma olmamıştır. Dolayısıyla kapatma ve geçiş nispeten kolay atlatılmıştır. Fakat artık o yoktur ve 19 Mayıs nutkuyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milliyetçiler iki ayrı yola girmişlerdir. Milliyetçilerin bir kısmı siyaset sahnesinden uzağa düşmeye başlarlar.

1950’den itibaren Türkiye yeni bir yola girer. Tek parti döneminin içinden çıkan bir ekip iktidar olur. Bu kadro da siyasette kendi yollarını çizecektir. 1945’ten sonra dergilerde görülen devrimlere itirazlar bu dönemde daha da artmaya başlamıştır.

Siyaseti yapan insandır ve rekabet insanın doğasında vardır. Kazanmak duygusu da rekabetin itici gücüdür. Dolayısıyla hırs ve rekabet birleşince tehlikeli hâle gelir. Tabii, böyle tehlikeler de doğrudan milleti ilgilendirir. Etkisi de çok uzun yıllar sürer.

1960 sonrası: Yeni yollar

Milliyetçilerin bir kısmının takibine devam edilmektedir. Bu takibe en açık örnek Mart 1964’te Adana’da açılmış başka bir davadır. Adana Türkçüler Derneği Başkanı da olan Millî Mensucat Ortaokulu Türkçe öğretmeni Necdet Özkaya, öğrencileriyle birlikte çıkardığı duvar gazetesinde Turancılık yapmakla suçlanır. Gazetenin adı Özleyiş’tir. Suçlama vahimdir: “Millî birliği bozmak”. Dostu olmakla gurur duyduğum Necdet Hoca savunmasını: “Bu dava uğruna mahkûm olmam bana ancak şeref verir.” diye bitirir. Yargılanır ve beraat eder. Bu ikinci Turancılık davasıdır. (Hayati Özkaya, PK 546, Ötüken Yay., s 34-37.)

1969’da Adana’da yapılan kongre ile CKMP adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirir. (Bu kongrede olan ve MHP’de 12 Eylül Darbesi’ne kadar Genel Başkan Yardımcılığı yapan, Ülkü Ocaklarının kurucusu, bir başka ağabeyim, merhum Sadi Somuncuoğlu ile bu konuda çok sohbetim oldu. Ona “Niçin milliyetçi adını kullandınız, olmasa daha iyi değil miydi?” diye sordum. Aldığım cevap milliyetçilerin tekrar siyaset sahnesinde görünmeleri ve üzerlerindeki ağır takiple ilgiliydi.) Kısa zamanda çığ gibi büyüyen parti aynı zamanda koruma da sağlamaya başlamıştır.

Bu arada CHP’de de değişimler yaşanmaktadır. 1935 kongresinde sol, sağ ya da enternasyonal hareketlerle ilgisinin olmadığı konuşulan CHP, “Ortanın solunda” olduğunu açıklar. 1965 seçimlerinden biraz önce İsmet Paşa duyurur. 19 Mayıs 1944 nutkundaki milliyetçi Türkiye ve millî ülküler artık yoktur.

Bir yandan dünya da çalkalanmaktadır. Türkiye de bundan nasibini alacaktır. Etkilenen gençlik ve siyaset yeni bir yola girer. İsmet Paşa’nın “Devletimiz, millî bir devlettir.” ifadesi de “Yaşasın Türkiye halklarının kardeşliği” anlayışına iyice teslim olmuştur. Zaten İsmet Paşa da artık siyasetten çekilmek üzeredir.

Değişmeyen de çok az

MHP’lilerde de değişme vardır. 1980’e doğru Temellerin (!) mahkemeye çıkarıldığı yıllardır. Duruşması uzun süre devam eder. “Kanımız aksa da zafer İslâm’ın” sloganı, kısmen de olsa hâkimiyet kurmaya başlamıştır. (Bu dönem için Yağmur Tunalı’ın Kavga Günleri kitabı önemli bir kaynaktır.) 1979 Ekim’inde Ülkü Ocaklıların Nizam-ı Âlem Gazetesi Müslümanlar Küfre Karşı Tek Yumruk manşetiyle çıkar. Gazeteyi çıkaranlar Müslümanları ittihada çağırmaktadır. Sadece üç sayı devam eder.

Bu anlayışı ortaya çıkaran düşüncenin devam eden etkisi, “Müslüman olmayan Türk'e, Türk demiyoruz”a varan değişikliklere sebep olmuştur. Bu aynı zamanda siyasette ayrılığı da getirir. Fakat kalanlar içindeki düşünce temelleri değişenler azımsanamayacak ölçüdedir. Tanrı Türk’ü Korusun sloganı kısmen de olsa Allah Türk’ü Korusun’a dönmeye başlamıştır.

Artık cumhuriyetin kurucuları arasındaki ayrılık keskinleşmiştir. Karşı kutuplara yerleşmiş, fikirler farklılaşmış hatta başkalaşmışlardır. Devleti kurarken ortaya koydukları milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı bir cumhuriyet” ilkelerinde büyük değişikler olmuştur. Galiba değişmeyen bir tek Halkçılık ve Cumhuriyetçilik olsa gerek. Bu da Cumhuriyetten başka şansları olmadığından ve seçilebilmek için mecburen halkın yanında görünmeleri gerektiğinden olsa gerek. Yoksa diğer ilkeler gibi onlar da değişirlerdi sanırım. Ve geldikleri yerlerde Atatürk’le ilişkileri de bozulmuştur.

Haftaya 21’inci yüzyılda yaşananlar ve Türk milliyetçilerinin kurucu ayarlarına dönme mecburiyetleriyle devam edeceğiz…

Yazarın Diğer Yazıları