Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Milli Eğitimde kavram sapması

Bakanlıkların içinde ikisinin “Milli” sıfatı bulunmaktadır. Bunlar “Milli Savunma” ve “Milli Eğitim”dir. Savunmadaki “Milli” ifadesi, Türkiye’nin emperyal bir amacının olmadığını, savunmasını yurt, ulusal (milli) çıkarlar ve barışın tesisi ve muhafazası yönünde düzenlediğini ve savunmasını esas itibariyle milli değerler üzerine inşa ettiğini gösterir. Eğitimdeki “Milli” kavramı ise, bilimselliğin yanında öz değerlerine bağlı, genç cumhuriyeti yaşatmayı ve yüceltmeyi ön planda tutan ve bu maksatla cumhuriyetin ilkelerini esas alan öğrenciler/gençler yetiştirmeyi ifade eder.
“Milli” sıfatının anlamı ve önemi bilinmesine rağmen özellikle son zamanlarda, bilinçli bir şekilde eğitimdeki milli kavramının gittikçe törpülendiğini ve bu şekilde devam etmesi halinde anlamını tamamen kaybedeceğini, böylece eğitimde milli olmaktan sapma yaşanacağını söylemek mümkündür.

***


Eğitimde millikten sapmaya yönelik birçok uygulamanın yanında, geçen yıl MEB Teşkilat yasasında yapılan değişiklikle “Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Atatürk Milliyetçiliğine, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen yurttaşlar yetiştirmek” Milli Eğitim Bakanlığının görevi olmaktan çıkarılmıştır. Bu gelişme, bir zihniyet değişiminin açıkça ifadesi olarak değerlendirilebilir.
Söz konusu değişikliğin bu kadar net ve radikal olarak ortaya çıkmasının sebebinin 2008 yılında özel okullarda “Atatürk Köşesi” uygulama zorunluluğunun MEB tarafından kaldırılması girişiminin Danıştay tarafından engellenmesi olduğu da düşünülebilir. Danıştay bu girişimi o tarihte, “Milli eğitimin amacının Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı yurttaşlar yetiştirmek” olduğunu belirterek yürütmeyi durdurmuştu.
Bu uygulamanın, eğitimin milli olmaktan çıkarılmasının esası olduğu, cumhuriyetin ilkeleriyle bağdaşmadığı, aksine millilik karşıtı bir çatı yarattığı kıymetlendirilmektedir.

***


Diğer bir konu da Milli Eğitim Bakanlığı’nın 19 Mayıs “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” kutlamalarının Ankara dışında stadyumlarda yapılmayacağına ilişkin talimatıdır. Bu uygulamaya gerekçe olarak, öğrencilere ve vatandaşlara sıkıntı getirmesi, eğitim ve öğretimin olumsuz etkilenmesi, ekonomik açıdan velilere getirdiği külfet, hazırlık döneminin mevsim olarak soğuk olmasından dolayı derse ilginin azalması, motivasyonunun düşmesi, kutlamaya gönüllü olmayan velilerin okullarla ilişkisinin bozulması gibi esastan uzak mazeretler gösterilmiştir.
Bu uygulama da, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun esasını teşkil eden gelişmelerin, bayram olarak yurdun her köşesinde coşkuyla kutlanması geleneğinin ortadan kaldırılması olarak düşünülmektedir. Yeni düzenlemelerle milli kapsamdaki kutlama kısıtlamalarının genişletilmesi de beklenmektedir.

***


Son gelişme de Milli Güvenlik derslerinin müfredattan çıkarılmasıdır. Bu uygulamanın gerekçesi olarak da AB’nin böyle istediği ve diğer ülkelerde askerlerin girdiği bir dersin olmadığı gösterilmiştir. Milli Güvenlik (Ulusal Güvenlik) dersi, bir askerlik dersi değildir. Güvenliğin anlamı, ulusal güvenliğin önemi, unsurları, tehdit algılamaları ve değerlendirmeleri ile milli güç unsurlarının ve bu çerçevede silahlı kuvvetlerin tanıtımını kapsamaktadır. Devam etmesinin zararı değil faydası bulunmaktadır. Her ülkenin kendine özgün özellikleri vardır. ABD’de dahi liselerde bu tip derse üniformalı subaylar girmektedir. Bizde ise çoğu emekli subay olan ve sivil vatandaş olarak nitelendirilen öğretmenler bu dersi vermektedir. Bundan rahatsızlık duymanın bir anlamı yoktur. Bu dersin de, milli olmayan anlayış bütününün bir parçası olarak uygulamadan kaldırıldığı düşünülmektedir.

***


Bunlar gündemde öne çıkanlardır. Bunların dışında son yıllarda aynı kapsamda birçok uygulamayla karşılaşılmıştır. Milli eğitimde kavram sapması yaratan uygulamaların önce icrasına geçilmekte, sonra da yandaş medya tarafından haklılığının kamuoyuna kabul ettirilmesi için tek taraflı olarak propagandası yapılmaktadır. Bu gelişmelerin ardından “Andımızın” uygulamadan kaldırılması için zemin hazırlandığı gözlemlenmektedir. Bazı medya mensuplarının, meşhur olabilir miyim, yönetime yaranabilir miyim beklentisiyle daha da ileri giderek “Atatürk’ün Gençliğe Hitabı”nın kaldırılmasını dahi sorumsuzca ve pervasızca gündeme getirdiğine de şahit olunmaktadır. Dindar gençlik yetiştirme hedefinin açıklanmasının, bu davranışlara cesaret ve yön verdiği düşünülmektedir.
Başta muhalefetteki siyasi partiler olmak üzere duyarlı bütün vatandaşların, milli değerlerin ve cumhuriyetin ilkelerinin yok edilerek Türkiye Cumhuriyetinin dönüşümüne ve tasfiyesine yol açan bu türden gelişmelere karşı koymak maksadıyla, demokratik ve hukuk sistemi içinde yeterli ve etkili girişimde bulunmadığı bir gerçektir. Durumu okurlarımın takdirine sunarım.

Yazarın Diğer Yazıları