Milli davalardan vazgeçilmez
KKTC’de Cumhurbaşkanı seçimi var. Anketlere göre Derviş Eroğlu açık farkla önde gidiyor. Buna göre 18 Nisan 2010’dan itibaren Eroğlu dönemi başlıyor diyebiliriz.
Hatırlanacağı üzere Eroğlu ve Ulusal Birlik Partisi (UBP) daima milli politikanın yanında olmuş ve bu çizgiyi kararlılıkla savunmuştur. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Türkiye ile uyumlu hareket etmeye özen gösteren UBP, milliyetçi yapıda bir parti olma özelliğini hep korumuştur.
KKTC siyasi tarihinde tek başına hükümet kuran tek parti olma özelliğine sahip UBP, 19 Nisan 2009 parlamento seçimini kazanarak oluşturduğu son hükümetle 6. defa tek başına, 8 defa da koalisyonla iktidar oldu. CTP ise 2003’e kadar %15’den fazla oy alamadı.
Bu tablo bize, Kıbrıs Türk’ünün yapısını (kimliğini) daha yakından tanıma imkanı veriyor. Açıkça görülüyor ki, Kıbrıs Türk Halkı, aynen Türkiye’de olduğu gibi, ağırlıklı olarak milliyetçi bir kimliğe sahiptir.
***
KKTC tarihinde ilk defa CTP gibi Marksist kökenden gelen bir parti, koalisyon şeklinde de olsa 14 Aralık 2003 seçimleriyle iktidar oldu. 8 Mart 2005 tarihinde ise M.Ali Talat Cumhurbaşkanı seçildi.
Bu sürpriz değişikliğin, Türkiye’de AKP’nin iç-dış organizasyonlarla iktidara gelmesiyle aynı zamana rastlaması oldukça anlamlıdır. Nitekim 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidar olan AKP, ideolojisi taban tabana zıt olduğu halde CTP ile işbirliği yapabildi. İlk seçimde bunun semeresini de gördü, CTP iktidara geldi. Türkiye’nin Kıbrıs Türk’ü üzerindeki tılsımlı etkisi ve AKP iktidarının yoğun desteği, CTP’yi hükümet yapmaya yetti.
Kısa zamanda görüldü ki, AKP-CTP ikilisinin Kıbrıs sorununa bakışı aynı. Nitekim 12 Aralık 2002 AB Kopenhag Zirve toplantısına katılan Gül-Erdoğan ikilisi, Rumların AB’ye üyeliğine karar verilmesine itiraz etmeyerek; bize bir müzakere tarihi verilirse; Kıbrıs, Ege ve Avrupa ordusu (AB’nin NATO askeri gücünü kullanma yetkisi) sorunlarını bir torbaya doldurarak kolayca halledebiliriz teklifinde bulunuyordu.
Bu teklifle AB rahatlatılıyor, Kıbrıs milli siyasetimizi terk ettiğimiz mesajı veriliyordu. Takip eden zaman içinde, milli davamız “40 yıldır çözülmeyen sorun mu olur. Çözümsüzlük çözüm değil. Bir adım önde olacağız” gibi sloganlara kurban ediliyordu. 24 Nisan 2004’de Annan Planına evet denilmesi, 29 Temmuz 2005’de Kıbrıs Ek Protokolü ile Rumların tanınmasına kapı açılması birbirini kovaladı.
Bilindiği gibi Kıbrıs’ın tümüyle Helen adası yapılmasına engel olanların başında yer alan milli kahraman Rauf Denktaş, sırtından hançerlenerek Türkiye’ye bile sokulmak istenmedi. Vicdanları sızlatan bu aymazlığı destekleyen bazı milliyetçi kalemler bile oldu.
Bir de Talat cephesine bakalım, neler söylemiş görelim:
- “Kıbrıs Türküne, en büyük kötülüğü yapan KKTC’yi ve egemenliği savunan ’ret cephesi’dir. Bunları tarihin çöplüğüne gömeceğim.” (11.04.2010 miting konuşması)
- “Egemenlik gibi saçma bir konuya takılıp kaldılar. Artık böyle saçma sapan konularla vakit geçirilmesine izin vermeyeceğim.” (Yenidüzen -19 Mayıs 2002)
“Ceberut devleti yıkacağız. Bu ceberut devlete karşı kavga vereceğiz. İçte de dışta da mücadele edeceğiz. (SİM FM - 26 Mart 2003)
-Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmayı başlıca hedef olarak belirledim. (Filelefteros - 30 Kasım 2003)
- “Ayrı ve egemen bir Kıbrıs Türk devletini kabul ettirmeye çalışmıyoruz. Ayrı devlete ve egemenliğe karşıyım. (Haravgi - 4 Aralık 2003)
Hatırlanacaktır Talat, Rum lider Hristofyas’la başlattığı hızlı müzakerelerde, “Tek devlet, tek egemenlik, tek temsiliyet, tek vatandaşlık” ilkelerinde anlaştığını, bunun tabii olduğunu açıklamıştı. Yani Türklerin Rum devletinin azınlığı konumuna düşürülmesi kabul ediliyor.
Demek ki Talat’ın 2002 ve 2003’deki görüşleri hiç değişmemiş. Bunu tespit etmeliyiz.
Bu tespitimizi hasmımız olan Hristofyas’a da doğrulatabiliriz. Rum Ulusal Konseyi üyelerine sunduğu gizli bilgi notunda diyor ki; “Kıbrıs Türk tarafında ilk kez Talat tek devlet ile tek egemenliği ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını kabul etti.”
İşte bu Talat’ı; AKP ve yandaşları, Rumlar, AB, ABD, para-pul dahil her yoldan destekliyor. Milli davalardan, 40, 60, 100 yıl ve daha fazla sürse de vazgeçilmez. Bu şartlarda yaşamanın yolları aranır.