Millet olmayı da unutturdular bize!
Türkiye'de meydana gelen ne kadar iyi ve güzel konu varsa hepsi AKP'nin eseri... Nerede bir sorun, problem varsa "dış güçlerin oyunu ya da AKP'yi hedef alan mihraklar..."
Çok okumuş akademisyenler, akil sanatçılar, aydın görünümlüler böyle söylüyor... Her saldırıdan sonra, "tek amaçları Erdoğan'ın gitmesi" diye yorumlar yapan sözde İslamcılar, sorunları Cumhuriyet rejimine indirgeyip, Kürtlerin hakkının yendiğini iddia ediyor. PKK'yı masumlaştırarak, konuyu Atatürk'e getirip, "bu ülke yanlış kuruldu" geyiğine başlıyorlar!
Saldırıların milleti değil, doğrudan hükümeti hedef aldığı yaygarasını kopararak "sorumluluk tarafında değil, mağdur olan taraftayız" algısı oluşturuluyor. Tüm bunları yaparken de hepimizi "aptal" yerine koyuyorlar.
Şu anda Suriye'nin her yerine bombalar yağıyor, her tarafı yağmalanıyor... Bu bombaları patlatanların tek hedefi de Esad... O zaman Esad da gayet başarılı bir lider ve Esad olmazsa Suriye biter! Böyle demesi gerekiyor yandaşların... Çünkü mantık aynı, kurgu aynı!
***
Kızılay'daki bombalı saldırıdan sonra "Amaç benim yıkılmam, eğer ben gidersem devlet de gider" sözleri,
Önceki gece "gençlerle buluşma" tiyatrosunda "Çözüm sürecinde valilerimize üzerlerine gitmeyin talimatı verdik... O süreçte ciddi bir silah girişi oldu ülkemize" açıklamaları,
Gülen cemaatiyle aralarının açılması sonrasında da "Ne istediniz de vermedik" lafları...
İşte bu sözler sonrasında; "dış güçleri, mihrakları" arıyor insan...
***
Terörle çok sık karşılaşan, anarşi sorununu çözemeyen bir ülkeyiz... 1970'lerden bu yana yöntemleri farklı terör olayları ve örgütleriyle karşı karşıya kaldık ve kalmaya devam ediyoruz. Ancak hiçbir terör saldırısından sonra "hedef hükümetimiz, devletimizin başı" denilerek ayrıştırıcı söylemlere başvurulmadı.
Acıyı yaşamayı bildik, matemi bildik, saygıyı bildik...
Yaşanılan terör saldırılarından sonra acımızı parti ayırmadan yaşadık, kol kola girerek yaşadık, millet olarak yaşadık. Balkonlarımıza bayrak astık, bayrak yürüyüşleri yaptık... Terör örgütünün siyasi uzantılarını protesto ettik. Bunların hepsini yaparken "millet" olduk...
Ancak gelin görün ki "millet" olmamızın en derinden hissedileceği anlarda bunu yaşayamıyoruz, yaşattırmıyorlar.
Birileri çıkıp 'bu saldırı sadece bizi hedef alıyor' diye açıklama yaparken, vatandaşlar yakınlarının cenazelerini teşhis edebilmek için Adli Tıp önlerinde gözyaşı döküyor.
Bir yanda cenazeler yıkanırken, öte yanda nişan törenleri düzenleniyor. Soma'daki maden faciası sırasında düğün yapıp, sosyal medyadan fotoğraflarını paylaşanları da unutmadık!
Eskiden teknolojinin ruhu vardı... Kitle iletişim araçlarından çıkan yayınlarda insanlık kırıntıları olurdu... Milleti sarsan saldırılar karşısında TV'lerin program akışı değişir, yayınları hassaslaşırdı... Oysa bugün şehit geldikçe, bombalar patladıkça "daha çok eğlence, daha çok rezillik" parolasıyla hareket ediyorlar... Utanmazca, aymazca...
Terör yandaşları bu kadar cesaretli değildi eskiden... Millet olduğumuzu görüp çekinirler, sesleri solukları çıkmaz, inlerine girerlerdi...
Terör saldırılarıyla tedirgin yaşıyoruz, korkuyoruz, çekiniyoruz... Kaos üretilen bir ortamda tek ihtiyacımız olan dayanışmayı arıyoruz. Millet olmak için, kenetlenmek için...
Ancak biz bulamıyoruz. Bulmak istedikçe "hedef benim ben" diyenlerin sesi çınlıyor kulaklarda...
TV'lerde evlilik programları, bayağılaşan sunucular toplumu zehirlerken, terörün unsurları ellerinde sözde bayraklarla bir millete meydan okuyor...
Biz de anne karnında terör kurbanı olan yavrulara ağlıyoruz!
Not: Bu yazının yazıldığı sırada Nusaybin'deki PKK saldırılarında 4'ü asker, 1'i polis 5 şehit verdik. Son 24 saatte verdiğimiz şehit sayısı 6'ya çıktı. Bir özel harekat müdürümüz kalp masajıyla hayata döndürüldü, yaşam mücadelesi veriyor. Tam bu sıralarda PKK'lılar Diyarbakır'da gözümüzün içine baka baka sözde Nevruz kutluyor, o bildik görüntülerle!