Millet aptal mı?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Biz ‘komşularla sıfır sorun’ derken, oradaki halklarla ’sıfır sorun’ dedik, oradaki diktatörlerle değil” diyor.
Binlerce yıllık bir hariciye geleneği olan bir milletin mensubu olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin teslim edildiği bu elleri gördükçe insan gerçekten acı çekiyor.
Sayın Bakan siz “Komşularla sıfır sorun” dedikten sonra bu yaklaşımınızla ilgili Türkiye, komşu ülkeler ve dünya genelinde on binlerce yazı yazıldı, bir o kadar da resmî-sivil açıklamalarda bulunuldu. Cümlesi sizin “Komşularla sıfır sorun” dediğinizde, komşuları yöneten kadroları anlamış, formülünüzü bu zaviyeden değerlendirmişti. Zaten siz de “sıfır sorun”u hayata geçirmek için “halklarla” değil “yönetici kadrolarla” diplomasi trafiği başlatmıştınız.
Aradan yıllar geçmiş, bastığınız zemine batmış, ülkeyi de batırmışsınız. Ve şimdi çıkmış, “Biz diktatörlerle değil, halklarla sıfır sorun demiştik” diyorsunuz. Ya herkeste bir anlama problemi var, yahut sizde bir anlatma ve algılama problemi var. Herkes yıllarca “sıfır sorundan” aynı şeyi anlamış, ne anladığını da yazı ve sözlerle dile getirmiş, amma siz, “Hayır, ben onu kastetmedim” dememişsiniz.
Niye demediniz?
Yoksa siz de sizi yanlış anlayanları mı yanlış anladınız?
İşin özü şu.
Bu iktidarın hata kabul etmek gibi bir meziyeti yok. “Halkla sıfır sorun” bir Dışişleri Bakanının ağzına alması gereken bir şey mi? Hangi ülke Dışişleri Bakanı yahut Başbakanının başka ülke halkı ile sorunu olabilir ki? Ülkelerarası sorunları halklar mı çıkarıyor, yönetenler mi? Sorunun sebebi olmayan halkı muhatap alacak, sorunun kaynağı yöneticileri konuşmaya değer görmeyeceksin, sorun çözeceksin, öyle mi?
İyi de, orduları savaşa sokan halk değil, yöneticiler! Devletin bütçesini silaha ve teröre ayıran halk değil, yöneticiler! Hükümetiniz her ne kadar Türkiye’yi “şehir devletçiklerine bölmek için” çırpınıp dursa da dünya Atina’nın şehir devletleri devrini çoktan aştı Hocam! Nihai hedefi “devletsizlik” olan Komünizm de, bitti. Yani ister istemez muhatabınız halk değil, yöneticilerdir. Kral da olsa, diktatör de olsa, bu böyledir; eliniz mahkûm.
Sonra, dinimizde ve tabii insanlıkta, “Kendin için istemediğini başkası için de istememek” düsturu vardır. Bu aynı zamanda, “Kendin için istediğini başkası için de iste” yi içerir. Siz, başkalarının sizi görmezlikten gelerek ülkeniz hakkında Türk halkı ile mesele kotarmasına sıcak bakar mısınız? Beşar Esat da, “Bizim Türk halkı ile bir sorunumuz yok, sorunumuz Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile” diyor. Türk halkı da, “Bizim ne Esad’la, ne Suriye halkı ile bir sorunumuz yok” diye çırpınıp duruyor. Mâdem böyle bir prensip sahibisiniz, öyleyse lütfen bu iki halkın arasından çekilir misiniz? Biz “komşu-komşuya” ve “kardeş-kardeşe” bu meseleyi halklar olarak çözeriz. Öyle Haçlıları çağırıp Müslüman kanı döktürmeye de gerek kalmaz; yani elinize dindaş kanı değmesini de engellemiş oluruz. Fransa gelecek, İngiltere gelecek, ABD gelecek, Suriye semalarından çiçek mi atacak?
Irak’ta gördük, görüyoruz.
Afganistan’da gördük, görüyoruz.
Benzerini burnumuzun dibi Suriye’de görmek istemiyoruz. Sizin yüzünüzden PKK da sarin gazı sahibi oldu, işler gittikçe sarpa sarıyor.
Netice olarak, “sıfır sorun” da duvara tosladınız, milleti de duvara toslattınız. Şimdi tutmuş, “Biz halkla sıfır sorun dedik” sözlerinizle “Siz ne biçim insanlarsınız, bizi yıllardır yanlış anladınız” diyerek suçu milletin üzerine atıyorsunuz.
Mâdem biz ve bütün dünya yıllardır yanlış anladı. Siz niye “yanlış anladığınızı anlayıp” düzeltme lütfunda bulunmadınız?
İşin aslı, göle bir maya çaldınız. Tutsaydı iyiydi. Tutmadı. Yansımanızı silmek için, “Geri zekâlı göl” diye suyu bulandırıyorsunuz.