MHP'li vekiller haklı!
AKP'nin 15 Temmuz'dan sonra verdiği birliktelik mesajları çok kısa bir süre içinde toplumu "evet-hayır" diye ikiye ayıran Başkanlık dayatmasına dönüştü.
Maddeler üzerinde derin analizler yapılıyor, yetkilerden, kuvvetler ayrılığından, hukukun üstünlüğünden bahsediliyor. Belirli kişi ve medya grupları tarafından, sanki yıllardır rafa kaldırılan hukuk geri gelecekmiş gibi bir hava oluşturuluyor.
Meclis'teki oylamalar sırasında bile hukukun nasıl ayaklar altına alındığını hepimiz izlemedik mi? Kadın vekili bile darp edip, sonrasında 3 maymunu oynamadılar mı?
Lafı uzatmadan, eğip-bükmeden konuşmak en doğrusu...
Şahsi menfaat ve arzuları yasalara uydurma telaşı yerine, "Biz Erdoğan'a her şeyimizle biat ettik, onun istediği bir sisteme 'evet' diyeceğiz, yetkiyse yetki, güçse güç..." denilirse çok daha samimi olunacak.
AKP'lilerin değişim istemelerini gayet iyi anlayabiliyoruz. Çünkü güçlü bir lider profili üzerine kurgulanmış, sağlam bir teşkilat yapıları var. "Hayır" deme lüksleri, üstten gelen mesajlar dışında farklı yorumda bulunmaları mümkün değil. Biat kültürü üzerine kurulmuş bir yapıdan bahsediyoruz.
Bu kapsamda "MHP'li vekiller neden 'evet' oyu veriyor" diye soruluyor. Halbuki orada da anlaşılmayacak bir şey yok!
Eğer "hayır" derlerse bir daha aday gösterilmeyecekler, görebilecekleri en büyük makam olan vekilliği, 25 bin TL maaşı, ücretsiz telefon ve benzini, makam araçlarını, danışmanlarını ve Meclis'teki odalarını kaybedecekler. Parti yönetiminin önüne de kenarda bekletilen mahkeme kararı ve kongre gelecek... İşte bu sebeplerden dolayı MHP'li vekiller "hayır" diyemiyor.
Peki bu kadar basit mi?
Evet, aynen bu kadar basit.
Galiba; MHP'nin seçmenleri, takipçileri ve tüm Ülkücüler, bu vekillere fazla "önem" ve "değer" atfetmiş... Gerektiği yerde Kürşad'ın 40 yiğidi gibi meydan okuyacakları düşünülmüş. Alakaları yokmuş, seçmen, medya, partililer hepimiz kandırılmışız.
Genel Merkez, "Başkanlık ihanete ortak olmaktır" diye propaganda yaparken, partililerden de böyle oy topladı, vatandaşla kavga etti, işlerinden oldular. Ama enteresan bir şekilde onları bu uğurda harcayanlar, tam tersi istikamette hareket etmekten gram çekince duymuyor. Bir de üzerine "MHP çizgisine geldiler" sözleriyle partilileri de saf yerine koyup, yaptıkları eylemi meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Çok değil birkaç yıl öncesine kadar; Türk bayrağını değiştirmeyi teklif edip, sözde Ermeni soykırımını tanımak isteyenler, Türklüğü ayaklar altına alıp, Türkiye kelimesi içindeki "Türk"ü çıkarmak isteyenler, dağlarda terörist aramak yerine "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazılarını arayıp, kaldıranlar, çözüm sürecinde PKK'yı şehirlere indirip, temsilcileriyle mutabakat yapanlar, FETÖ'cüleri en kritik yerlere getirip, organizasyonlarında başrol oynayanlar mı milliyetçi çizgiye gelmiştir?
Tunceli'ye "Dersim" diyerek, Atatürk'ün katliam yaptığını iddia edenler, PKK'nın sahnelerinden inmeyen Ahmet Kaya'ya onur ödülü verenler, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen hainleri Saraylarda ağırlayanlar mı MHP'li olmuştur?
15 Temmuz'dan sonra Lozan üzerinden Cumhuriyet'i, Irak-Suriye ve Rusya'daki başarısızlıklar üzerinden sadece "dış güçler"i sorumlu tutanlar mı milliyetçi bir dış politika benimsemiştir?
En nihayetinde ağızlarındaki baklayı çıkarıp anayasada bayrağımızın, dilimizin, sınırlarımızın güvencesi ilk 4 maddeyi hedef aldılar, hem de TBMM tarihinde eşi görülmemiş bir şekilde, Meclis kürsüsünden... Bu ihanet sözlerine, bu hain girişimlere rağmen, o gece tüm maddeler MHP'nin desteğiyle geçti.
Tüm bunlar yaşanırken, Kocaeli'de konsey seçimlerini kazanan Ülkücüler ters kelepçeyle gözaltına alındı. Dün de Ankara DTCF'de PKK'lılar tarafından duvarlara fotoğrafları asılıp, tıpkı Fırat Çakıroğlu gibi hedef gösterilen öğrenci tutuklandı. Onların siyasi temsil noktası olan MHP'den tek bir tepki bile gelmedi!
Bu dramı tarih tüm ayrıntılarıyla, kayıtlarıyla yazacaktır.