MHP ve başkanlık sistemi
Yeniçağ gazetesine perşembe günü geç saatlerde yapılan çirkin saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki; Türk Milliyetçiliği ülküsünün yayın organı Yeniçağ, bazılarını rahatsız ediyor. Medeni yollardan tartışmayı da bilmediklerinden, zorbalığı seçmişlerdir. Bilmedikleri bir şey vardır, o da, şiddete ve sokağın kurallarına itibar edenler, bumerang etkisiyle, şiddetin kendilerine dönmesinden kurtulamazlar. Diğer yandan bu saldırı aynı zamanda, demokratik rejimin temel kurumlarından hür basına ve Türk Devletinin itibarına yapılmıştır.
Beklenen oldu
Medya haberlerine göre anayasa değişikliği için MHP ile AKP anlaşmışlardır. Şu anda 316 AKP milletvekilinin imzaladığı teklifin Meclis'e verilmesi bekleniyor. Ancak uzun süren pazarlıkların sonunda, AKP teklifinin özü değişmeden, aynı kaldığı anlaşılmaktadır.
Sonucun böyle olacağını gören 80 öncesi MHP milletvekilleri olarak bizlerin, ayrıntılara bakmadan yaptığımız çağrının ne kadar isabetli olduğu görülmüştür. Sözde "Başkanlık Sistemi"ne "HAYIR" demeleri için 80 öncesi milletvekilleri olarak yaptığımız bu çağrı çok etkili oldu. Ambargolu olmayan medyada ve MHP camiasında adeta gündem yapıldı. Ancak, AKP'nin teklifine MHP'nin itibar etmeyeceğini düşünenler tereddütle, dar bir kesim ise tepkiyle karşıladı. Bu arada yanlış anlayanlar ve çarpıtarak gayrete düşenler de eksik değildi.
Söz buraya gelmişken, bu açıdan çağrının metnini kısaca tahlil edelim:
1) Çağrı metninde MHP yöneticilerine herhangi bir suçlama yoktur. Ama tarihi bir uyarı vardır. MHP suçlanıyormuş gibi bir intibaın doğmasına yol açabileceğini düşündüğümüz, "Malum" hitabıyla başlayan paragraf aynen şöyledir. "Malum; pazarlıklarla da özü değişmeyen sözde "Başkanlık Sistemi", BOP çerçevesinde Türkiye'yi 'dönüştürme' projesidir. Hedefte 'millî egemenliğimizin' gaspı vardır; bu toptan yıkıma asla izin verilmemeli ve mutlaka HAYIR denilmelidir." Görüldüğü gibi burada herhangi bir suçlama yoktur? İktidarın 14 yıllık icraatına, daha düne kadar böylesine, hatta "ihanet ve bölücülük" gibi ağır suçlamalarla karşı çıkan MHP de, aynı tespitleri yapmıyor muydu?
2) Bahçeli 6 Temmuz 1997'de MHP Genel Başkanı olduğunda, çağrı metninde imzası bulunan arkadaşların bir kısmının ya partide görevleri yoktu, ya da parti üyesi değildi. Bu bakımdan; mesaj göndererek, Bahçeli'yi Genel Başkan yapan sizler değil misiniz, sizin sorumluluğunuz yok mu? kabilinden ithamların anlamı olamaz; gerçeklerden kaçılamaz.
3) 1980 darbesiyle MHP kadrolarının dağıtılmasından belli bir süre sonra bazı arkadaşlarımız, katılmasak da farklı siyasi tercihlerde bulunmuşlardır; bu doğru. Ama görüşleri değişmemiş olduğundan çağrı metnini imzalamakta sakınca görmemişlerdir. Çağrı metninde yer alan uyarıların hayati derece önemli olduğuna bakılmadan, böylesine gülünç ithamlar yapılmasının hiçbir anlamı olamaz.
4) Bilindiği gibi rahmetli Türkeş, 1969'da yayımlanan bir makalesinde "Başkanlık sisteminden" bahsetmektedir. Bu ifadenin, iktidar sözcüleri tarafından, "Türkeş de "Başkanlık sistemini savunuyor" şeklinde istismar edildiğini biliyoruz. Buna son vermek için rahmetli Türkeş'in 1996 bütçe konuşmasında "Başkanlık sistemine" gerekçeleriyle birlikte nasıl karşı çıktığını hatırlatmak istedik. Bu net açıklama başka türlü yorumlanamaz.
Çağrı metnindeki; "Tek kişiyi egemen kılan bu sistemin ülkemizi despotizme ve bölünmeye götüreceğini düşünüyoruz. Böylece rejim de, egemenlik de gizlice el değiştirmiş ve bir kişiye teslim edilmiş olacaktır. Türk Milleti ve Devletinin egemenliği, kim olursa olsun bir kişiye teslim edilemez" tespitine nasıl bir itiraz yapılabilir? Bugün bizde tartışılan sözde "Başkanlık Sistemi"nin dünyada, adından başka bir benzeri var mıdır?
İki ay kadar önce, 15.10.2016'da, işin başında bu köşede şöyle yazmışız: "Bu sistemde Başkan, devletin başıdır. Yürütme yetkisi başkana aittir. Başkan, kararname çıkarabilir. 1982 Anayasasının 6'ncı maddesi Türk Milleti egemenliğini yetkili organlar eliyle [Yasama, Yürütme ve Yargı] kullanır hükmü şöyle değiştiriyor; 'Türk Milleti egemenliğini seçtiği temsilcileri eliyle kullanır.' Burada iki temel sapma var. Birincisi, "Milletin seçtiği temsilciler" demek, pratikte; AKP'ye oy veren 24 milyon seçmen ve temsilcisi 316 milletvekili, Türk Milletinin egemenliğini kullanacak anlamına gelir. Yeni sistemde yürütmenin başı da Başkan olacağına göre, Türk Milletine ait olan egemenliği, tek başına kullanacak demektir. İkincisi ise, devletin temel yapısını ifade eden kuvvetler ayrılığı (Yasama, Yürütme ve Yargı) ortadan kalkıyor; bunun yerine egemenliği kullanan yürütme geliyor. Yürütmenin başı da Başkan olduğuna göre, yargı da kendine bağlanmış oluyor. Bir de partili başkan kabul edilirse, partinin de başı oluyor. Kısaca ifade edecek olursak Başkan; devletin başı, yürütmenin başı, yargının başı ve partinin başı oluyor."
Bugün yapılanlardan anlaşılan o ki, Türk Milletinin egemenliğini ve bağımsızlığımızın kurumu olan devleti, bir tek kişiye, bir faniye emanet edeceğiz de, neden? Üstelik "tanıdığımız" bir kişiye. Bir Allah'ın kulu çıksın da, buna niçin mecbur olduğumuzu açıklasın!