Mesele “pazarlık”tan da öte
Terör örgütüyle görüşülür mü evet, ama terörü yendiğiniz zaman. O da dolaylı olarak. İngiltere’nin yaptığı gibi. Aksi halde intihar olur. Bizdeki gibi.
Eskiden de görüşüldüğü doğrudur. Ama bu defakinin adı “pazarlık.” Mahiyeti de çok farklı. Biri bilgi alma, yönlendirme, diğeri destek ver, devletten pay al anlamında.
Bunun için pazarlıklar Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdi. Cumhurbaşkanı Gül, “Devlet, terörle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz, ama kurumları vardır. Devlet, terörü bitirmek için her yolu dener” diyerek “pazarlığı” destekliyor. Danışman Yalçın Akdoğan da, “Elbette devletin ilgili kuruluşlarının cezaevindeki bir mahkumla ister istemez bir diyalogu olacaktır” fetvasıyla “pazarlığa” kılıf arıyor.
Erdoğan ve partisi “pazarlığı” inkar ederken bile tekzip mi, tasdik mi etti anlaşılmadı. Muhalefet pazarlığı dillendirince Erdoğan meydanlara çıktı, bağıra çağıra, “Bu alçakça bir iftira. İspat edemezseniz şerefsizsiniz” şeklinde ağır konuştu. Ama bir gün sonra “Hükümet değil devlet görüşür” itirafıyla da zor duruma düştü?
Bu “pazarlık” olayı Habur rezaletinde de aynen yaşandı. Hatırlanacaktır, Habur’a, önceden yapılan anlaşma gereğince, devletin valisi, kaymakamı, müsteşarı, hakimi, savcısı sınıra götürülmüş; Kandil’den gelen teröristler karşılanmış; kurulan çadır mahkemesinde alelacele duruşma yapılıp, “Biz pişman değiliz. Önderimizin emriyle barışı görüşmeye geldik” diyen eli kanlı teröristler, yasaların çiğnenmesi pahasına serbest bırakılmıştı.
Haysiyet kırıcı bu tablo için Erdoğan ne diyor? “Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Türkiye’de iyi şeyler, güzel şeyler oluyor. Devletin yetkili kurumları orada gerekli bir şekilde kendilerini karşılar, gerekli muameleler yapılır. Sonra da serbest bırakılanlar bırakılır ve bu süreç başarılı bir şekilde devam eder. 34 kişi sınırı geçti ve sabah saatlerinde 29’u, ilgili yasalarımız çerçevesinde bırakıldı. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Şu anda yargı diğer 5’i ile ilgili çalışmalarını da sürdürüyor. Neden bu coşkuyu, bu umudu milletle paylaşmıyorsunuz?” (20.10.2009 AKP Grubu)
Terör sarmalına, adım adım nasıl düşürülmüşüz görülüyor mu?
Aktütün’de 17 şehit vermemiz üzerine Erdoğan şöyle konuşuyor. “Aktütün’de askerlerimizin, Diyarbakır’da polislerimizin canına kastedenler, aslında milletimizin bütünlüğüne, dostluk ve kardeşliğimize de kastediyorlar. Bu sebeple ülke ve toplum olarak terörle mücadelede ilk yenmemiz gereken düşman öfkemizdir, öfkemiz olmalıdır. Terör örgütü benim askerime, benim polisime düşman gözüyle bakıyor. Fakat biz şu anda bütün bu bakışlara rağmen suçlu gözüyle bakıyoruz. Neden? Demokrasinin gereği bu. Hukukun üstünlüğü bunu gerektiriyor. İnsani yaklaşım bunu gerektirdiği için bunu yapıyoruz.” (AKP Grup Top.14.10.2008)
Bu etnik fitnenin mantığı da, “Terörle mücadeleye, demokrasinin, hukukun ve insan olmanın gereği olarak bakmalıyız” cümlesinde gizlidir. Yani hak olan etnik kimliğe göre egemenlik talep edene düşman denemez. Ama teröre başvurması suçtur.
Burada Türk Milletinin inkarı ile etnik bir grup sayılıp, diğer etniklerle egemenliği paylaşmasının, demokratik, hukuki ve insani bir hak olduğu iddia ediliyor. Egemenlik paylaşılabilirmiş gibi.
* * *
Bunlara 2006’da teröristbaşının affı için TBMM’ye yasa tasarısı sevk edilmesini, 2002’de başlatılan açılım sürecinde, etnik siyasallaşmanın hukuki ve psikolojik alt yapısının büyük çapta tamamlanmış olmasını ilave edelim. Göreceğiz ki sıra, Cemil Çiçek’in ifadesiyle, Irak’taki kukla yönetime benzer bir “özerkliğe”, resmen bölünmeye gelmiş olacaktır.
Burada bir hatırlatma yapalım. 26 yıllık terör döneminin, ilk 8 yılı ile son 8 yılında, iktidarda tek parti ve aynı zihniyet vardı. Bölücü terör dipten tavana vurdu, “çözüm” adına federasyon tartışması başladı. 10 yılda ise, 9 koalisyon hükümeti görev yaptı. Çok zor şartlarda da olsa, terörle mücadelede PKK yenildi. Bu tablo çok açıklayıcı değil mi?
Sıra “Özerklik” de ise, referandumda bir evet yeterlidir. Üniter-Milli devletin önemli kalesi yargı da düşerse, federasyonun yolu açılmış olacaktır.
Cehenneme giden yola “cennete gider” işareti konmuşsa, yola devam mı diyeceğiz?
Allah korusun!..