Mehmetçik havyar mı istedi!..
Lisanı münasiple, bu sütunlarda defaatle dile getirmiştik; terör bölgesinde çarpışan kahramanlarımızın bazı sıkıntılarını, eksikleri gedikleri ve koordinasyon kopukluklarını. Hatta yayılan bazı pis kokular üzerine de yetkilileri önlem alması için yine dilimizin döndüğü kadar uyarmıştık.
Gördük ki; Recebi medya da nihayet girebilmiş meseleye!.. Fakat her zamanki gibi talimat verenin penceresinden. Başlığı hemen yapıştırıvermişler;
"Erdoğan'dan talimat. Havyar bile isteseler gönderin."
Saray'a giden milletvekilleri Cizre'de bir tabur askerin kumanya sıkıntısı çektiğini Erdoğan'a iletmişler. Erdoğan da havyarlı talimatı tereddüt etmeden vermiş!...
Oldukça trajik bu tablo karşısında acı acı düşünmekten başka çare yok!.. Adına; suçluluk psikolojisi, aşırı itibar kaybından dolayı arkası önü düşünülmeden düzenlenen algı operasyonları, her zamanki saray numaraları, ne derseniz deyin. Askerinden, polisinden havyarı bile esirgemeyen Cumhurbaşkanı imajı. Öyle mi?..
"Havyar gönderin"e "sakillik" deyip eleştirime virgül koyacağım. Hemen hemen her gün bölgedeki kahraman Türk evlatlarıyla görüşüp dertlerini, sıkıntılarını dinliyoruz. Geçtiğimiz Pazar günü de Mehmetçiğin gerçek duygularını yansıtan bir mektubu sizlere iletmiştim. Bugüne kadar o aslanlardan "biz buralarda can veriyoruz, bari bize havyar gönderin" diyenini hiç duymadım. Kimsenin duyduğunu da düşünmüyorum. Operasyonların ilk başladığı günlerde sivil idarenin acemilik, beceriksizlik ve tecrübelerinden dolayı çok kargaşa yaşandı. O zamanlar bu kahramanlarla çok şey konuştuk fakat hep "yazılmamak kaydında" kaldı. Çok az şeyi yansıttık. Bizden talepleri hep "biz sesimizi duyuramıyoruz. Ne olur bir fırsatını bulduğunuzda bunları Ankara'daki üstlerimize aktarın" şeklinde oldu. Daha etkin daha vurucu mücadele adına. Yeri geldi bir öğün yemek yediler, yeri geldiğinde 72 saat uyumadılar, yeri geldiğinde mermileri bitti, nöbet yerlerini, operasyon bölgelerini hiç terk etmediler. Zır soğuğun altında kahpeleri kovaladılar. 7-8 saat yoğun Kanasçı ateşi altında kaldılar. Şehit düşen komutanlarının cenazesini alabilmek için şehit düşme pahasına savaştılar. Yaralandılar, komutanlarının, amirlerinin izin talimatlarını reddettiler. Ki bazıları, 1 senedir yuvalarından uzak oralarda görev yapıyor. Eşlerinden, yavrularından, analarından babalarından uzaklar ve daha ne kadar kalacakları da meçhul. Ama hiç şikâyet etmediler. Hep, bazı sıkıntılarına acilen çözüm bulunması ve kahpeleri daha etkili ve süratli temizlemek için yaşanan aksaklıkları dile getirdiler. Saray'a ve dalkavuklarına yaranmak için takla atan yönetici kılıklılara bile sabrettiler. Ne havyar istediler ne pasta... Hep utana sıkıla anlattılar ihtiyaçlarını. Belki bilselerdi böyle istismar edileceğini bir dilim ekmek, bir tek kurşun bile istemez seve seve şehit olmayı tercih ederlerdi. Çünkü gözyaşları içinde yaptığımız her telefon konuşması "Vatan sağolsun", "Allah devlete millete zeval vermesin", "bizleri buralarda merak etmeyin. Çok iyiyiz. Haklarınızı helal edin" diye bitiyor biz de "Allah'a emanet olun"dan fazla bir tek kelime edemiyorduk.
"Havyar"ın bölgede kahramanca çarpışan vatan evlatlarının ne kadar moralini bozduğunu tahmin etmekte hiç güçlük çekmiyorum. En insanî bir talebe karşı verilen cevaba bak!.. "Klasik AKP, saray yaşam tarzı ve hayata bakış çerçevesi, aldırmayın" desem...
Tuz kokmuş!..
Bakın!.. Yine terör bölgesi ile ilgili uzun zamandır kamuoyunda baş gösteren bir hassasiyete de okuyucularımızdan gelen yoğun talep üzerine değineceğim. Her gün duyduğumuz şehit haberleri üzerine halkın "acaba şehit sayısı saklanıyor mu" diye şüphe duyması gayet doğal. Fakat ,inanın bana -AKP devletine rağmen- böyle bir şey asla ve asla söz konusu olamaz. Çünkü, Genelkurmay karargâhının bu konuda ne kadar hassas ve titiz olduğunu en yakından bilenlerdenim. Teyit alındığı an hiç beklemeden kamuoyu ile paylaşılıyor acı haber(ler).
Ancak!.. Yine sorumlu gazetecilik ve kamuoyunu infiale düşürmemek adına çok sınırlı ifade edeceğim;
Bölgedeki bazı yaralanma olayları sarayın ambargosu yüzünden gizlenebiliyor. Teröristlere karşı düzenlenen operasyonlarda yaralanan kahramanlar arasında üst düzey komutanlar var. O kahramanların başta Diyarbakır olmak üzere bölgedeki asker hastanelerinde büyük bir titizlikle tedavileri sürüyor. Elimde, en azından Şubat ayı içindeki çatışmalarda hastaneye kaldırılanların kimlik ve neden hastaneye getirildiklerine dair bilgiler mevcut. Söz konusu hastanelere girişlere çok sıkı denetim yapılıyor. Bu da, şu ortamda gayet doğal. Fakat garip olan şey; yaralıların kamuoyuna duyurulması ve haklarında bilgi verilmesi işleminin/izninin Cumhurbaşkanlığı'nda kurulan haber koordinasyon merkezine bağlanması.
Profesyonel bir iletişimci olarak anlayabiliyorum!.. Mevcut iktidarın başarısızlığını gizleyebilmek, imajın dip noktaya vurmaması adına yaralıların hastanelere getirilişini ve sayısını açıklamamalarını... Başbakanlık ve Genelkurmay'ın da malum baskıdan dolayı içinde bulunduğu bunalımı da...
Her daim geçerli olan ve değişmeyen tek gerçek var;
Mızrak çuvala sığmıyor.
Havyar göndermekle kurtulunmuyor acı gerçeklerden. Havyar değil, portakal soslu Pekin ördeği gönderseniz de nafile!..
Sadece ve sadece!.. Mete Han'ın şanlı ordusu milletinden dua bekliyor...
Suriye'ye giderken yerler, havyar saraydakilere kalsın!..