Meclis'te test sürüşü günlerine bekleriz "efendim"...
"Sadece iktidar partisi ile MHP el ele verse, 367'yi bulamayabilirler o ayrı bir konu ama hiç olmazsa millete gitmenin yolu açılabilir. İktidar partisi ile MHP arasında asgari müştereklerin değil, azami müştereklerin olduğuna inanıyorum. Azami müştereklerin olduğu iki görüş, iki yapı eğer bir araya gelir de böyle bir millî ve yerli anayasayı eğer oluşturursa, bu millet de kendisi için, kendi dokusunu yansıtan millî ve yerli bir anayasaya 'evet' diyecektir diye düşünüyorum. Temenni ederim ki bu adım da kararlı bir şekilde atılır."
R.Erdoğan önceki gün TRT ekranında bunları söyledi... Daha nasıl açık edilsin ki; R.Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasındaki derin ittifak!.. Bahçeli'nin daha önce attığı referandum pasını da hatırlayın. Sorun Google'a, arşiv dökülsün önünüze. Hâlâ yeterli değil mi? Kısa kısa hatırlayarak en güncel üzerinden devam edelim o zaman...
Saray, MHP ve milliyetçiler üzerine kurduğu oyunla gittiği 1 Kasım seçimlerinden yüzde 50'ye varan bir destekle çıktı. Kısaca, 7 Haziran'da gündemden düşmeye başlayan Erdoğan, 1 Kasım sonrası gücüne güç kattı. Ahmet Davutoğlu, o gün bugündür bir adım ileri atamıyor. 1 Kasım sonrası Beştepe karşısında her geçen gün eriyor. O eridikçe Binali Yıldırım turnikeye daha çok giriyor. Numan Kurtulmuş ise aradan sıyrılabilir miyim diye atak üstüne atak yapıyor. Devlet Bahçeli de MHP'de bitiyor...
Her geçen gün hareket alanı daralan ve önüne başkanlık dayatması konulan Davutoğlu, çok riskli bir dalış yaptı. Hem de başkanlığı getirmek için HDP'li vekillerin dokunulmazlığı üzerinden oyun kuran Saray'a karşı. Ahmet Hoca'nın bu çıkışı başta herkesin kafasını karıştırdı. Ne demek; fezlekesi olan herkesin dokunulmazlığının kalkması? Bu da nereden çıktı?.. Kimse anlamadı başta. Ancak Saray bunun ne demek olduğunu biliyor.
Ahmet Hoca, dokunulmazlık el bombasının pimini çekti. Dış politikada göremediğimiz stratejik derinlik iç politikada şimdilik etkili oldu!.. Başta CHP olmak üzere herkes "muhalefeti köşeye sıkıştırma hamlesi" olarak algıladı.
Gelelim hikayenin aslına...
Aslında dokunulmazlık "başkanlık seferi"nde tam bir Truva atı. Erdoğan, başkanlık hamlesinde 7 Haziran-1 Kasım arasında Tuğrul Türkeş gibi MHP'lilerin yardımıyla zımnen kurduğu seçim hükümetini şimdi Bahçeli'nin bizatihi başında olduğu MHP ile fiilen kurmak istiyor. "Teröre bulaşan HDP'lilerin tümünün dokunulmazlığını kaldıralım" diyen Beştepe bunu yaparak HDP'yi Meclis dışına, CHP'yi onun yerine ve MHP'yi de tam sağına almak istiyor.
Böylece, hem MHP'nin desteğiyle 330'u bulmada epey mesafe alacak hem de tartışmanın tam göbeğine iteceği CHP'den de kopma sağlayacak. Böylelikle aslında Meclis'te istediği üstünlüğü elde edecek. "Dokunulmazlık" altındaki Beştepe oyunu bu!..
Oyunun sahadaki aktörü olan Ahmet Hoca'ya ise bir ödev verildi. Beştepe, bunun en geç Nisan ayında halledilmesini istiyor. Bunun için de bastırdı. Ahmet Hoca ise HDP'lilerin tümünün dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı. Saray karşısında nefes alması ve toplumda kendini kabul ettirmesi için elinde 2 argüman var. Birincisi; 1 Kasım vaatlerini yerine getirmek. İkincisi; Haziran'da AB vize muafiyetini kapmak. Vaatleri takvime bağlamış ve başkanlık trafiğinin bunu önleyeceğini söylüyor. Bir de dokunulmazlık oylaması olur ve hepsi kalksın denilirse vize muafiyetine giden yolda AB yasaları için gerekli olan HDP vekillerinin oylarının alınamayacağını öne sürüyor. Hoca, bu nedenlerden ötürü işi Ekim'e bırakma derdindeydi..
Fakat, Saray buna fırsat vermiyor. AKP'nin son MYK ve MKYK toplantılarında konu fazlasıyla gündeme geldi. Olay öyle sıkıştı ki Davutoğlu çareyi altın vuruşta buldu: "Gelin dokunulmazlıkların hepsini kaldıralım." Aslında bu muhalefete gol değil Saray'a şut arayışıydı. Erdoğan, o yüzden kendisine karşı koyan, direnen Ahmet Hoca'ya muhtarlar toplantısında gönderme yaparak, "Erdoğan gitsin diyorlar" dedi. İkili arasında mücadele bununla da bitmiyor. Hoca Avrupa'ya giderken Erdoğan konuyu önemsiz kılacak şekilde "hadi parayı da al gel" dedi. Hoca ise dönüşte bir taşla iki kuş vuracak şekilde "Kayseri pazarlığı yaptık" cevabını verdi.
Ahmet Hoca'nın AB vize olayı üzerinden güç kazanma girişimine Saray'ın adamlarından sesler yükseldi. En dokunaklısını da sözde Kılıçdaroğlu'na cevap veriyorum ayaklarında Akdoğan yaptı: "Mesele Kayseri pazarlığı değildir. Mülteci pazarlığı hiç değildir. İnsani bir görevdir." Sanırım mesaj alınmıştır!.. Öte yandan "AB'ye o kadar güvenme" diyen saraylılar da az değil. Neredeyse koro halinde bağırıyorlar: "AB bizim için önemli değil, biz oraya değil, onlar buraya gelsin."
Bu büyük fotoğrafın ardından dönelim tekrar R.Erdoğan-Bahçeli ittifakına..
Saray çevreleri, Devlet Bahçeli'nin, Erdoğan'ın tavsiyesi ile Çankaya Köşkü'ne gittiğini iddia ediyor. Bahçeli, Ankara Garı ve Merasim Sokak patlamalarının ardından niye "başbakan" ile görüşmemişti?.. Hatta Başbakan'ın randevu talebini reddetmişti?.. Kızılay'daki patlamanın ardından Bahçeli, kendisi talep ederek, 14 Mart Pazartesi günü Çankaya'ya çıktı, "tam destek" açıklaması yaptı. Ahmet Hoca, 17 Mart Perşembe günü son dokunulmazlık çıkışını patlattı. İstiklal Caddesi'nin hemen ardından önceki gün de Erdoğan yazının başında okuduğunuz açıklamayı yaptı. Artık, gizli görüşmeleri faş etmeye hiç gerek kalmadı. Her şey o kadar açıktan yürütülüyor ki!..
Dokunulmazlık kılıfıyla, Başkanlık Anayasası için Meclis'te önce bir test sürüşü yapılacak!.. Olası firelerin yanı sıra, herkes kendi gücünü bir test edecek. Ondan sonrasında bakılacak. Nasıl olsa millet korkudan evinde hapsoldu, bir şey görecek halde değil!..