Mecelle’nin intikamı!

Levent Gültekin’in iddiasına göre ihalelerde alacalı işler... 1994 yılında yani Sayın Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde kendisine sorulan, “Hocam, daha güçlenmemiz, davayı sağlama almamız gerek. İhale verdiğimiz kişilerin kârlarından komisyon alabilir miyiz?” sorusuna mecelleden verdiği şu cevap üzerine başlamış.
“Akl-ı selim ve kalb-i selim sahiplerinin bir dönüp sağlarına ve bir daha dönüp sollarına bakmaları gerekiyor; bu iktidar kadrosunun yerine koyabilecekleri başka bir kadro varsa -ki, bana göre yoktur- Mecellemizin 26. Maddesi şöyle der: ’Zarar-ı âmmı def’içün zarar-ı hâss ihtiyar olunur’. Yani, kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.”
Sayın Karaman, Yenişafak’ta kaleme aldığı son yazılarından birinde âdeta bu yazıya gönderme yaparak ses ve görüntülerle destekli son yolsuzluk iddialarına bir meşruiyet göndermesinde de bulunmuş.
Suriye’de bir iç savaş çıkartıldı. Tarafların verdiği insan kaybı 150 bine yaklaşmış durumda. Bombalanan şehirlerle bir ülke en az 50 yıl geriye gitti. Milyonlarca insan evini barkını terk etti, komşu ülkelere sığındı, açlık ve hastalıkla pençeleşiyor. Komşu ülkelerin yani ümmetin huzuru bozuldu, terör eylemleri arttı. Eğer Hayrettin Hoca bu fetvayı, “Haksız da olsa, zulüm yapıyor da bulunsa Beşşar Esad’a karşı silah çekmeyin, çünkü bu umumun ve ümmetin büyük zarar görmesine sebep olacaktır” deseydi gider ellerinden öperdik.
Lâkin Hoca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin verdiği ihalelerde müteahhitlerin “Kâr etmesini” niye ümmetin zararına görüyor? İslâm’da “Kâr helal” değil mi? Verdiği ihaleden “kâr alanların” hangi davaya nasıl hizmet edeceklerini kim denetleyecek, kim denetledi? “Müteahhitler fazla kâr etsin bizler de bu fazla kârlardan davaya hizmet için fazla komisyon alabilelim” hesabıyla millete 3’e mal olacak bir mal ve hizmet alımını, müteahhitlere 5’e verilip verilmediğini biz nereden bilelim?
Hoca o gün, “Davaya hizmet edecek başka bir parti var mı?” diye kendi kendine sormuş, ardından da, “Yok” cevabını almış. Bu soru sorulduğunda Erdoğan’ın üzerinde Milli Görüş gömleği vardı. O gün davaya hizmet için müteahhitlerden “kâr payı” alma fetvası alan Erdoğan, daha sonra partisinden ayrıldı ve “Davaya hizmet için papaz elbisesi bile giyerim” dedi. Bu durumda Sayın Karaman, bu 1994 yılındaki fetvasını geri çekti mi?
Çekmediği, aksine Erdoğan nerede ise fetvanın da orada olduğu Sayın Karaman’ın yazılarından anlaşılıyor. Oysa Milli Görüş’ün partisi aynı çizgisini koruyarak durduğu yerde duruyor. Kaldı ki daha sonra daha “Milli” daha “İslâmi” partiler de kuruldu.
İktidarı bir masa olarak düşünecek olursak, yolsuzluk iddialarının sahipleri bu masanın bir ayağı gibidir ve o ayak oradan çıkartıldığında yerine takılacak yüzlerce ayak, yani AKP’li milletvekili vardır. Hayrettin Karaman’ın, “Ayağı değiştirin, adalet tecelli etsin” demek yerine, çürüyen ayağın yerine masanın devrilmemesi için Mecelle’yi koyması, Mecelle’nin intikamına, yani adaletine sebep olacaktır.
Başımıza ne geliyorsa “önden gidenlerin” ve onları “koyun sürüsü gibi takip edenlerin” yüzünden geliyor...
Kur’an’ın böyle nice kavimlerin yok oluş hikâyeleri ile dolu olduğunu Hayrettin Hoca bizden çok daha iyi biliyordur, bundan eminiz.

Yazarın Diğer Yazıları