Mart'ın sonu iftira baharı
Mart'ın sonu -şu ara çok popüler o siyasi sloganındaki gibi- bildiğimiz "bahar" olur mu muallak ama Nisan olacağı kesin.
Ve Nisan'ın, bütün o dallanma, budaklanma, yeşerme, kuş cıvıltısı, iç kıpırtısı ikliminin aksine bizim ülkemiz için kronikleştiği üzere "iftira baharı" kimliğiyle hayli baş ağrıtıcı olacağı da.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın baş başa görüşmelerinde kendisine verdiği "tarih dersi"nden "dersini(!)" almamış olacak ki, daha Şubat ayında ilan etti, 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımı Anma Günü" ilan ettiklerini.
Yedi düvele karşı yanında yer aldığımız Venezuela'ya bile "soykırım" iftirasını bir "suç" olarak üzerimize atan kararını geri aldıramadığımıza, yani artık adına beceriksizlik mi dersiniz, basiretsizlik mi yoksa böyle bir hassasiyete sahip olunmamasından kaynaklanan vurdumduymazlık mı, o her neyse baki olduğuna göre devamı da gelecektir...
MHP eski Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici, geçenlerde Türkiyem TV'de katıldığı bir programda üç belgeden bahsetti.
Biri, Ankara Kulübü Derneği olarak dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a yolladıkları, Fransa Meclisinin kendini yargının yerine koyarak, kanıtlanmamış olayların sorumluluğunu Türk Milleti'nin üzerine yıkmaya çalışmasını kınayan mektup.
Chirac'a, "Sömürgeleştirdikleri ve işgal etmeye çalıştıkları ülkelerde milyonlarca insanı vahşice katlederek soykırım suçu kanıtlanmış olanların kendi vicdan azapları ve suçluluk duygularını bir başka ülkeye taşıma gayretleri beyhudedir, tarihin gerçeklerini değiştirmez" diyerek, söz konusu yasanın iptalini istedikleri mektubun altında 50 bin Ankaralının imzası vardı.
İkincisi, New York'taki Türk Günü yürüyüşünde Seymenlerin 10 bin adet dağıttığı bildiri.
Üçüncüsü de, yine Ankara Kulübü Derneği olarak yayınladıkları ve Türklerin ne 1915'te, ne öncesinde, ne de sonrasında "soykırım" yapmadığını ilan eden, Osmanlı'nın yıkılma döneminde artan dış müdahaleden, paylaşım savaşından, özellikle Fransızlar'ın açtıkları okulların etkisinden, "dış güçler(!)"in kışkırtmasıyla Anadolu'da yaşayan Ermenilerin "bağımsız bir devlet" kurmak için giriştiği başkaldırıdan bahseden bir bildiri.
Lübnan ve Suriye'ye sevk edilen kimi Ermenilerin, savaş koşullarında, kıtlık ortamındaki zorlu yolculuğa çıkarmak yerine çocukları Türklere emanet ettiği, bugün bile hâlâ Ermenistan'dan çok sayıda Ermeni'nin çalışmak için Türkiye'ye akın ettiği hatırlatılan bildiride, kimsenin "soykırımcısı" varsaydığı bir millete böyle güven duyamayacağının altı çizilmiş ve Fransa'ya Türk politikaları yerine, uluslararası alandaki saygınlık ve etkinliklerini kaybetmelerine yol açan kendi politikalarını sorgulaması tavsiye edilmişti.
Bir sivil toplum kuruluşu tek başına bunca girişimde bulunabildiğine göre, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çok daha fazlasını yapabilmesi, yapması ve artık kabak tadı veren, "sopa" olarak kullanılan bu yalan mumunu bir daha yanmamak üzere söndürmesi gerekmez mi?
İktidarın ultra millî ittifakı 31 Mart'a kadar değilse ve Mart'ın sonuna dair ajandalarında yeni açılımlar yazılı değilse tabii!
Ölçü daire fiyatı olunca
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, CHP'li belediyeyi amiyane tabirle gömme sevdasına, "Çankaya, Ankara'nın gözbebeğiydi. Başka bir yerden 34 daire satarsan Çankaya'dan bir daire satın alabiliyordun. Şu an Çankaya, Ankara'nın en geri kalmış yeri" demiş.
İktidarın yegane değer ölçüsü örnekte tescillendiği üzere "kaç daire alınıp satılabildiği" olduğu için, yaşayanların birbirine duyduğu saygı, nezaket, toplum kurallarına uyum, insanların hâlâ tanısın tanımasın sabahları birbirini günaydınla selamlaması, yaşlıların, çocukların, gençlerin; insanların ve hayvanların bir arada ve diğerlerinin "canlı" olmaktan kaynaklanan haklarını çiğnemeden hep birlikte var olabilmesi gibi nesli tükenmekte olan durum, kavram ve davranışları "değer"den saymaması ve Çankaya'nın içindeki "hazine"yi göremiyor olması normal!
SORU-YORUM
Mansur Yavaş'la, televizyon programına çıkıp çıkmayacağına dair soruya, "Tayyip Bey izin verirse çıkmak, tartışmak isterim" diye cevap veren Mehmet Özhaseki, olur da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilirse vatandaşın taleplerini de böyle mi yanıtlayacak; Ankara'nın hangi bölgesine, hangi hizmetin, hangi oranda götürüleceğiyle ilgili olarak da "Tayyip Bey'in izni"ne mi başvuracak?