Malazgirt "geliş" değil, "dönüş"tür..
Siz bugün fark ediyorsunuz ama 'O' 96 yıl önce planlayarak, o gün bastı düğmeye..
Mustafa Kemal'in, Anadolu'yu ayağa kaldırıp yeni ve bağımsız bir devlet ilanına giden yolun mihenk taşı 'Büyük Taarruz' için 26 Ağustos'un seçmesi, o gün müsait olduğu için değildi..
851 yıl sonra dünyaya bir kez daha ilan edilecekti ki; Anadolu Türk yurdudur.. 'Ya İstiklal ya Ölüm' sözü de şiir olsun diye değil, bu gerçek için ödenebilecek bedele ne kadar hazır olunduğunun ilanıydı..
16 yıllık iktidarınızda Malazgirt'in yolunu bilmiyordunuz..
Ta ki anketler dayatıncaya kadar.. Ne zaman sandık hesaplarınız için gerekli hale geldi, o zaman çevirdiniz yüzünüzü, bedevi diyarlarından, Alparslan'ın destan yazdığı ovaya..
Açılım günlerinde öyle bir hava yarattınız ki, kendi adı ZAFER, kardeşinin adı ALPARSLAN olan Malazgirt'li Bakan Çağlayan bile, "Biz Kürt'üz" diyordu..
Yanlış anlaşılmasın, Türk ya da Kürt olması değil mesele.. Mesele 'Olduğundan başka bir şey olmayı' moda haline getiren o gereksiz rüzgarınızdı..
Bugün 'Niye hatırladınız?' demiyorum, 'Niye geciktiniz ve bu gecikme bize çok şeye mal oldu' diyorum..
Siz Malazgirt'e gitmedikçe, bağımsız kürdistan ilan edenler oldu..
Siz Malazgirt'e gitmedikçe, çadır mahkemeler rezaleti yaşandı..
Siz Malazgirt'e gitmedikçe, Oslo'daki rezilliğe şahit olduk..
Siz Malazgirt'e gitmedikçe kazıldı hendekler..
Siz Malazgirt'e gitmedikçe inim inim inledi Türkmeneli..
Türkmeneli inledikçe, Irak'taki, Suriye'deki dertler büyüdü..
Siz Malazgirt'e gitmeyince, Türkiye'ye 4.5 milyon Suriyeli geldi..
Abartılı bulmayın, sizin Malazgirt'e gitmeyişinizdir, onların geliş sebebi..
Malazgirt'e gitmek bir seyahat değil, dünyayı ve bölgemizi 'Türkçe' okuyabilmekti..
Siz bunu yapmadınız..
Siz Türkçe okumadıkça, hikayeyi hep başkaları yazdı..
**
Bunları niye yazdım?
Değerli büyüğüm, Azerbaycanlı bilge Türkolog Firudin Celilov bir sohbetimizde şöyle demişti:
-Türklerin Anadolu'ya 1071'de geldiklerini söylemek büyük hatadır.. Eğer öyleyse, Anadolu'da bulunan 2000-2500 yıllık 'Taş Baba'ları nereye koyacağız? Ve biz, 'Anadolu'ya 1071'de, yani 947 yıl önce geldik' dersek, İngiliz'in gazıyla havaya giren bölücüler de, "Biz sizden önce buradaydık, bura bizim vatanımız" der.. 1071 Türk'ün Anadolu'ya gelişi değil, dönüşüdür.. Bir daha gitmemek üzere dönüşü..
**
Biz bazı konuları, 'Ayrımcılık' olmasın diye konuşmadıkça, doğan boşluğa hikaye yazan çok oluyor..
O yüzden 'Hikayemizi kendimiz yazmalıyız..' Doğrusu da bu, olması gereken de bu..
Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Güneş Dil Teorisi'yle kafa bulanlar bilmeli ki, O, başkasına bırakmayıp, hikayeyi kendisinin yazmasıdır.. Ve her hal ve şartta daha sağlıklısıdır..
Başkalarının yazdığı hikayeye kapılınca, gerçeğimiz altüst oluyor..
**
Vesileyle bir gerçeğin altını bir kez daha çizelim;
-Anadolu'da Kürtleşmiş Türk, Türkleşmiş Kürt'ten çok ama çok daha fazladır..
O yüzden Türkçülüğün esaslarını sıralayan Ziya Gökalp'in memleketini, türküleri Kerkük kokan Diyarbakır'ı başkent ilan eder bazıları..
O yüzden, Türkmen diyarı Tunceli'de, belediye HDP'dedir..
Ne garip değil mi, "Vatan tehlikede" diyerek Ankara'nın yolunu tutan Diyap Ağa'nın torunlarının oyunun rengi..
Ne garip değil mi, "Kızılbaş Horasan Türkmenleri'nin Çemişgezek Başbuğu" ünvanını taşıyan Şıh Hasan'ın torunlarının oyunun rengi..
Ve hatta çok daha garip değil mi; Başbuğ ünvanı taşıyan Şıh Hasan'ın soyundan Seyit Rıza'nın 'Kürt isyanı'na öncülük etmesi..
Siz, el oğlunun yazdığı Büyük Ortadoğu Projesi adlı hikayeye kanar, hatta rol alırsanız, 'kürdistan' diyen projenin eş başkanı olduktan sonra, Diyarbakır'da yaparsınız ilk mitinginizi.. Ve bizi bugünlere getiren cüreti teslim edersiniz uşak zihinlere..
Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı..
O yüzden 'Malazgirt'e gitmek diyorum..
Ve bugün 'Niye gidiyorsunuz?' demiyorum, 'Bugüne kadar niye gitmediniz?' diyorum..
Siz gitmedikçe başkaları yazdı hikayeyi.. Ve ilk kanan ve en çok inanan da siz oldunuz..
Bu gerçeğin faturasını not düşüyorum sadece..
**
1071'de, Anadolu'ya bir daha gitmemek üzere 'Vatan' diyen büyük komutan Alparslan ve askerleri, ruhunuz şad olsun..
851 yıl sonra, Büyük Taarruz'la, Anadolu'dan bir daha çıkmayacağımızı, bir kez daha kafalara kazıyan büyük komutan Mustafa Kemal ve askerleri, ruhunuz şad olsun..
Hikayesini bilenler var oldukça, itin-köpeğin yazdığı hikayeler 'Poyraz'la dağılıp gidecek..
Bu gerçeği, inancıyla değil, anket zoruyla ve idareten kabullenenler de, o 'Poyraz'dan kurtulamayacak..
1071 de, 1922 de kulağımıza bu gerçeği fısıldıyor..
***
Sizi gidi patron yalakaları sizi!
O günlerde Ergenekon kumpasını pompalıyorlardı.. Amerikan projesi 'F tipi'nin kucağında keyifle(!) oturuyor, akıl tutulması yaşıyor, ağzını açana etiketi yapıştırıyorlardı;
-Seni gidi Ergenekoncu seni..
Amerika ile ilgili sorunlar yaşanırken, bir emekli komutan, MGK eski Genel sekreteri çıktı ve dedi ki;
-Türkiye Amerika ve batıya mahkum değildir.. Stratejik ortaklıkta, Rusya ile Avrasya, Çin ile Shangay beşlisi gibi seçeneklerimiz de var..
Hiç unutmuyorum, Sabah gazetesinin manşeti şöyleydi:
-Generalin Emeklilik Rüyası..
Tuncer paşanın 'Stratejik ortaklıkta' seçeneksiz değiliz vurgusuyla dalga geçtiler..
O günlerde de geminin kaptanı aynı gazeteci(!)ydi, Erdal Şafak..
Aradan 3-5 yıl geçti.. Aynı gazeteci(!)nin patronu Ahmet Çalık, Rusya ile doğalgaz projesinde ortaklık yaptı.. Ertesi gün gazetenin manşeti neydi biliyor musunuz;
-Yüzyılın Stratejik Ortaklığı..
3-5 yıl önce dalga geçtikleri ve emeklilik rüyası dedikleri stratejik ortaklık, patron Rusya'yla iş tutunca oldu sana yüzyılın stratejik ortaklığı..
Bakın fotoğrafa.. Bu da aynı gazeteci(!)nin, Erdal Şafak'ın yönetimindeki Sabah gazetesinin dünkü birinci sayfası..
Altta Putin'in sözlerini müjde diye veriyor;
-Türkiye ile ilişkimiz derinleşiyor..
Bu da Sabah'ın ve Erdal Şafak'ın emeklilik rüyası mı acaba?
**
Asıl manşete bakın siz.. Çok değil 7-8 yıl önce rahmetli Turgut Özakman'ın 'ÇILGIN TÜRKLER' tarifiyle de kafa bulan, çamur atan aynı gazeteci(!) ve manşeti, bu kez beslendikleri iktidarın işine yarıyor diye bakın ne başlık atmış;
-ÇILGIN TÜRKLER EKONOMİYE CAN VERDİ..
Bayramda gezmişiz, ekonomiye destek olmuşuz..
Demiyor ki, "yediğimiz hurmaların tırmalaması hafifledi.."
**
Yukarıdaki yazıda bir şeyin altını çizmiştim;
-Hikayemizi kendimiz yazmadıkça, boşluğu başkalarının saçma hikayeleri dolduruyor..
Bizdeki bu hikaye yazarları da aynı tehlike.. Türk'çe düşünüp Türk'çe değil, patronun menfaatine göre savruldukları için, bu hikayeler daha tehlikeli..
Milyonlarca garibim de bizden sanıp inanıyor..