Mahkemeye gitmek "alçaklık"sa, götürememek nedir?
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 6 DTP milletvekili için gönderdiği çağrı yazısına cevaben TBMM, devamlı seyahatte oldukları için, -demek ki ev adresleri de yok(!)- milletvekillerine tebligat yapılamadığını bildirmiştir. Bunun üzerine mahkeme duruşmayı Eylül ayına ertelemek zorunda kalmış.
Önce şu “devamlı seyahatte” ifadesinin İç Tüzük açısından anlamına bakalım. TBMM İç Tüzüğü Md 138 özetle: Milletvekili bir ay içinde, izinsiz veya özürsüz (raporsuz) 5 birleşime katılmazsa, bu durum Anayasa ve Adalet Komisyonuna havale edilir. Komisyon yasama dokunulmazlığının kaldırılmasındaki hükümlere göre durumu inceler ve rapora bağlar. Bu rapor Genel Kurulda görüşülür, üyeliğin düşmesiyle ilgili karar verilir diyor.
İç Tüzüğün bu hükmü gereğince adı geçen milletvekilleri için yapılmış bir işlem var mıdır? Bu konuda, TBMM Başkanından bir açıklama bekliyoruz.
Meselenin esasına gelince; çok ciddi ve vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Soralım, Mahkemeye niçin son güne kadar bekledikten sonra cevap verilmiştir? TBMM’de ev adresleri bulunduğu halde, Milletvekilleri devamlı seyahatte demenin anlamı nedir? Milletvekillerinin seyahatte olduğunu nasıl tespit ettiniz?
Evet böyle bir anlayış, tehditler karşısında sanıkların korunması, yargılamanın engellenmesi ve devletin egemenlik hakkına gölge düşürülmesi değilse nedir? Hem de Yasama organı tarafından!
Basının “krize çözüm” bulundu yorumu da çok önemli ve açıklayıcı. Çünkü bunun arka planı daha da vahimdir. Anayasa ve kanunların gereği olarak mahkemeye ifade vermek niçin “kriz” oluyor? Basın haberlerinde bunun cevabı da var.
Bebek katili talimat vermiş; “Mahkemeye gitmeyin. Bu bir kuşatmadır, onursuzluktur, teslimiyettir. Teslimiyeti kabul etmek alçaklıktır.” diye. Milletvekilleri de mahkemeye asla gitmeyeceğiz. Bizi kimse götüremez demişler.
Şu pervasızlığa bakın. Bir tarafta koskoca Türk Devleti, öbür tarafta emperyalistlerin uşağı bir avuç bölücü, eli kanlı terörist. Sanki bilek güreşine kalkmışlar. Bu cesareti sadece emperyalistler ve işbirlikçilerden değil, içerideki çarpıklık, zaaf ve gafletten aldıklarında şüphe yoktur. Bu sayede devletin eli-kolu tutuluyor, gücünü kullanamaz, Kanunları uygulayamaz hale getiriliyor.
Böyle olmasaydı mahkemeye gitmiyoruz diye meydan okuyabilirler miydi? Teröristbaşının hücresinden bölücü terör örgütünü yönetmesine izin verilir miydi?
Soralım, “Mahkemeye gitmek alçaklık” ise; götürememek, götürülmesini engellemek veya bunu çözüm olarak görmek neyin nesi?
Kafası karışanlar
Erdoğan’ın “Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” sözleri, düşman çevrelerde ve Atina’da geniş yankı uyandırmış. Mazlumların sığınağı olan ülkemize yapılan bundan büyük bühtan olamaz.
Bir örnek daha verelim. Cumhurbaşkanı Gül, 60. Frankfurt Kitap Fuarı’nda yaptığı konuşmada; “Geçmişte Kürtlere ayırımcılık yapıldı” demedi mi? Hem de, aynı toplantıda Orhan Pamuk’un malum hakaretlerini dinledikten ve Türkiye’yi bölünmüş gösteren haritaları gördükten sonra.
Uzatmadan bir tespit yapmak gerekirse; bu dönemde kendi milletimizi aşağılamak, haksızlığa muhatap yapmak alışkanlık haline geldi. Bölücü terörün söylemlerini kullanmak sanki siyasetimizin “ilkelerinden” biri oldu. Ödül avcısı şöhret budalaları da bu yolu keşfetmiş olmalı ki, fırsat buldukça kendi milletine iftira ediyor.
Bu yollarla nereye varılmak isteniyor, derinliğine düşünmek gerekir.
* * *
Bir televizyon kanalında DTP’li milletvekili, Türkiye, Lozan’ın Hıristiyan azınlıklarla ilgili 39’dan 44’e kadarki maddelerini uygulamıyor demiş.
Tamamen gerçek dışı. Bu iftiraYunanistan’la işbirliğinden veya Türk milletine düşmanlıktan değilse, cehaletten kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkiye Lozan’ı aynen uygulamaktadır. Hatta Lozan’ı da aşmıştır. Egemenliğimizi ve bütünlüğümüzü tehlikeye sokacak olan; Hıristiyan Vakıflarla ilgili kanuni düzenleme bunun son örneğidir. Batı Trakya’da Müslümanlar müftüsünü seçemez, Türk olduklarını söyleyemezken; Patrikhane fiilen ekümenik olmuş, yabancı papazlar yönetici yapılmış, yurt dışında temsilcilikler açılmıştır.
Yanlış hesap Bağdat’tan dönecek de, ne zaman?