Mağdurlar geçidi

Düzmece iddianameler ve "cemaat hakem ve savcıları" ile hayatı karartılan epey isim tanıyoruz. Bunların içlerini dökme devri başladı. İmkânı olanlar ekran ekran dolaşıp düşürüldükleri açmazı anlatıyorlar. Kara Harp Akademisi Komutanlığı yapmış bir kurmayın nasıl harcandığına üzülmemek elde değil. Tezgahlar, oyunlar ve de kurgulanmış delillerle darbe ortamı hazırlayanları yıllar yılı seyretmedik mi? Ülkenin Başbakanı "Bu davanın savcısı benim" diyecek kadar inandırılmadı mı? Kimileri ise bunlara hizmet ettiği için milletvekili yapılmadı mı? Hiç unutmam gazeteci-parlamenterlerden biri sırf gerçekleri yazdığımdan bana -sinkaflı mail- atmıştı. Hâlâ saklıyorum. Dokunulmazlığını yitirdiği gün mutlaka hesap soracağım. Kara suratlı bu kişi sanık sandalyesine ne zaman oturtulacak? Sesinin desibeli düştüğüne göre panik dağları sardı demek.

İyi okuyun

Yanımda yetişen ve ünlü bir ekranda "şef-redaktör"lüğe yükselen kişiye merhum Muzaffer Tekin için telefon etmiştim. Yalan haberlerden bahsettim. İnanmadığı gibi, saygısızca karşılık verdi. Hayatım boyunca doğruluktan şaşmadığımı bildiği halde cemaatçi muhabirini savundu. Baloncu Gülen müridi şimdilerde kayıp. Kendisi hakkındaki son duyumum, bir üniversitenin kafeteryasını işlettiği yolunda. İftiraların ve iftiracıların hangi birini yazalım?

Son örnek doğrudan benimle ilgili. Avrasya Maratonu yazı yarışmasında iki birincilik ödülü aldığımı öğrendim. Sonuçların resmen açıklanacağı gün Gülen medyasındakilerin gadrine uğradım. Neticeler bir anda değiştirildi. Benim birincilikler iptal oldu. Bu tezgahı düzenleyenleri isim isim açıklayıp onların konumuna düşmeyeceğim. Neden cezalandırıldığımı da iyi biliyorum. Yazılarımda Atlantik ötesine fazlaca bindirmiştim. Anlayacağınız İstanbul Belediyesini bile parmaklarında oynattılar. Bülent Arınç, "Belediye Başkanı Ankara'yı cemaate parsel parsel sattı" derken, en büyük metropolümüzü unuttu mu? Son tasfiyede İstanbul'dan kaç kişi gönderildi?

Kırmızı balıklar

Mahalle arasında oynayanlar içinde küçük çocukları da fark edersiniz. Bunlar "ben de oynayacağım" diye ağlar. Ağabeyler sonuçta herkesi oyuna sokarlar. Ancak birbirlerine göz kırpıp "kırmızı balık" derler. Minikler de bir aşağı bir yukarı koşuşturup durur. Ak Parti'nin kimi sözcülerini bunlara benzetiyorum. Önce TRT'ye, sonra NTV'ye neticede CNNTÜRK'e çıkıyorlar. Aynı sorular sorulup aynı cevaplar veriliyor. İktidar partisinde senelerdir aynı düzen işliyor; "Son söz daima reisindir". Hele iş biraz çetrefilliyse ağıza fermuar çekilir. Ahmet Davutoğlu'nun, Yalçın Akdoğan'ın gönderilişlerini hatırlayın. "Kırmızı balık değiliz" havasına girer girmez kafaları koparıldı.

MHP'de durum farklı mı? Daha beter. Biraz sivrilen, ön plana çıkan kendini kapının önünde bulmakta. Devlet Bahçeli'nin Erdoğan'dan farkı kalmadı. Bunun adına "parti içi demokrasi" diyen varsa alnını karışlarım!

Yazarın Diğer Yazıları