Mafya, MOSSAD ve devlet sırları

İtalya’da yaşanan casusluk skandalı, gerçekten de akıl almaz bir hikâye gibi!

Bir yanda MOSSAD, bir yanda İtalyan mafyası, öte yanda istihbaratçılar, siber güvenlik uzmanları ve hatta Vatikan…

Hikâyenin başında kimin kimle, ne için iş birliği yaptığını anlamak neredeyse imkânsız hâle geliyor. Ama olan şu ki İtalya'nın siyasi sahnesinde işler artık sıradan bir haber başlığını çoktan aştı ve ülke çapında büyük yankı uyandırdı.

Başbakan Giorgia Meloni’nin dahi kişisel bilgileri çalınmış ve bu bilgilerle ona şantaj yapılmaya kalkılmış. Böylesi karışık bir denklemle karşı karşıyayız.

Olay basit bir gizlilik ihlalinden çok daha fazlası; demokrasinin kalbine inen bir darbe gibi. Meloni'nin casusluk olayını "demokrasiye tehdit" olarak nitelendirmesi de boşuna değil.

Birileri ülkenin en güçlü isimlerinin özel bilgilerine ulaşmış ve bunu şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar. Artık sadece politik kariyerleri değil, demokrasinin temelleri tehlikede!

Peki, MOSSAD’ın burada ne işi var diyeceksiniz…

İsrail istihbaratı dünya genelinde aktif çalışmalarıyla biliniyor ama İtalya gibi bir Avrupa ülkesinde böyle bir skandala karışmaları oldukça çarpıcı.

İddialar, MOSSAD’ın casusluk işine el altından destek verdiği yönünde. Bu bilgiler doğruysa, demek ki İsrail, İtalya’nın iç siyaseti ve kritik bilgileri üzerinde bazı çıkarlarını koruma peşinde. Tabii burada MOSSAD’ın varlığı, meseleyi tek başına çözmüyor. Bu tür bir organizasyonun içinde kimler yok ki: mafya, eski polis memurları, yabancı ajanlar, hatta kimliği belirsiz hacker grupları!

Olayın başrol oyuncularından biri de "Equalize" adlı özel bir soruşturma şirketi. İlginç olan, şirketin başında eski bir İtalyan polis yetkilisinin olması. Adamın sicili zaten kabarıkmış; yıllardır hükümetin sistemlerine sızıp büyük miktarda gizli bilgi topladığı iddia ediliyor.

Şimdiye kadar topladığı bilgileri büyük şirketlere, hukuk bürolarına satmayı planladığı da ortaya çıkmış. Yani bilgi sızdırma olayının başında devletin eski bir mensubu var!

İtalya'da mafyanın devletle olan kirli ilişkisi zaten biliniyor ama bu iş gerçekten de o bildik hikâyeleri bile gölgede bırakıyor. Mafya sadece uyuşturucu ya da kara para işlerinde değil, artık devlet sırlarında da birinci derecede etkin rol alıyor.

Bu noktada sormamız gereken soru: İtalya, mafya ve istihbarat ilişkilerinin kördüğüm hâline geldiği bu sistemde nasıl bir güvenlik sağlayacak?

Bir de işin içinde İtalyan dev enerji şirketi ENI ve İran var. İddialara göre, İsrail’den gelen ajanlar, ENI için İran’ın gaz ticaretine dair hassas bilgilere ulaşmaya çalışıyorlarmış. Düşünsenize, enerjinin ne kadar önemli bir sektör hâline geldiğini bir kez daha görüyoruz.

İsrail, enerji güvenliği adına İran hakkında her türlü bilgiyi almaya hazır durumda. Üstelik karşılığında 1 milyon Euro teklif etmeleri de, bu bilginin değerinin sadece finansal değil, stratejik olarak da ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.

Rusya ve Wagner Grubu da skandalın bir parçası. İsrailli ajanlar, İtalyan istihbaratına çalışan eski bir polis aracılığıyla Rus hackerların faaliyetleri hakkında bilgi toplamak istemişler. Burada işler iyice çetrefilleşiyor, çünkü Rusya’nın bankacılık işlemleri, Wagner Grubu’nun Avrupa’daki varlığı derken, ortada koca bir bilgi savaşı dönüyor. Yani İtalya'nın içinde bir bilgi pazarı var, hem de öyle böyle değil!

İsrail ve Rusya arasında dönen bu casusluk oyunu, bir yandan bilgi takasıyla devam ediyor, öte yandan da dev bir para döngüsü oluşturuyor. İtalya da bu bilgilerin ortasında savruluyor.

Vatikan’ın bu olayda adı geçiyor olması da gerçekten şaşırtıcı!

Öyle ya, kim düşünürdü ki dini bir kurum olan Vatikan, Rusya’ya karşı bazı operasyonlara destek sağlasın?

Vatikan’ın Rusya karşıtı operasyonlara destek verdiği iddiaları, aslında işin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Burada sadece dinî bir kurumun politikadan uzak olması gerektiğini düşünmeyin, Vatikan’ın uluslararası arenada da çıkarlarını nasıl korumaya çalıştığını anlamamız gerekiyor. Dinî kimliğin arkasında diplomatik oyunların döndüğü gerçeğini gözler önüne seriyor.

İtalya'da halk olan biteni izlerken, büyük bir öfke içinde. Nasıl olmasın ki? Devletin en gizli sırlarının mafya ve istihbarat tarafından kullanılmasına, ülkenin güvenliğinin böylesine tehdit edilmesine tepki göstermemek mümkün değil.

Halk arasında "Eğer devlet kendi sırlarını bile koruyamıyorsa, bizim güvenliğimizi nasıl koruyacak?" sorusu giderek artıyor. Basit bir gizlilik ihlali gibi görünse de, işin sonunda koskoca bir ülkeyi tehdit eden bir krize dönüşmüş durumda.

Casusluk skandalının uluslararası yankıları çok büyük olacak. MOSSAD’ın bu olayda parmağının olması, İsrail’in Avrupa’daki operasyonlarına dair yeni soru işaretlerini gündeme getiriyor. İtalya gibi bir Avrupa ülkesinde bu tür bir skandala karışmak, uluslararası ilişkilerde ciddi sonuçlara yol açacaktır. Hele ki Avrupa’nın kendi içindeki güvenlik kaygıları düşünüldüğünde, casusluk faaliyetleri, tüm kıtayı alarma geçirebilir.

Rusya ve İran gibi ülkelerin adının geçmesi olayı küresel bir hale getiriyor. İtalya’daki casusluk faaliyeti aslında Orta Doğu ve Avrupa arasında nasıl bir satranç oynandığını gözler önüne seriyor.

Bir başka önemli soru: Casusluk skandalı başka ülkelerde de patlak verir mi? İtalya’daki olay, bilgi savaşlarının ne kadar karmaşık hâle geldiğini, devletlerin çıkarları uğruna nasıl büyük bir oyuna dahil olduklarını gösteriyor.

Bilgi, artık yalnızca bir güç değil, büyük bir silah haline gelmiş durumda. Uluslararası arenada elinde bilgi olan, oyunu değiştirebilecek güce sahip. Bilginin nasıl kullanıldığı, ülkelerin geleceğini de belirleyecek.

İtalya, yalnızca mafya ve istihbaratla değil, içten içe demokrasiyi tehdit eden bir krizle de mücadele ediyor. Bir ülkenin güvenliği, sırlarının korumasıyla başlar. Eğer İtalya gibi köklü bir ülke bile bu bilgileri koruyamıyorsa, demokrasi gerçekten tehlikede demektir.

İtalya’daki casusluk skandalı belki de daha büyük bir uluslararası sorunun ilk sinyallerini veriyor. Bakalım bilgi savaşı daha ne kadar sürecek ve kimlerin başını yakacak?

Yazarın Diğer Yazıları