Kürt kongresinden çözüm sürecine
Hazırlık toplantılarında “Kürt Ulusal Kongresi”nin, 24-26 Ağustos 2013’te Erbil’de yapılması kararlaştırılmıştır. Her ne kadar ertelenmesi ihtimali konuşuluyorsa da, böyle bir iradenin bulunduğu bir gerçektir. Önemli olan konu, bu şekilde bir kongrenin yapılacak olması, buna civar ülkelerdeki legal veya KCK, PKK ve PYD başta olmak üzere illegal Kürt oluşumlarının katılma iradesi göstermesi, kongreye BM dahil bazı uluslararası kuruluşlardan katılımlar olacağı bilgisinin bulunmasıdır.
KCK eşbaşkanıyla yapılan röportajdan edinilen bilgiye göre, Kürtlerin bu kongreyi yıllardır hayal ettiği ve kongreden kalıcı mekanizmalar için kararlar alınmasının beklendiği belirtilmektedir. Bu beklentiler içinde meclisinin, yürütmesinin, başkanlığının ve diplomasi komitesinin bulunduğu ifade edilmektedir.
***
Öncelikle böyle etnik temelde kurulan bir kongrenin, yarı egemen bir bölgenin başşehri olan Erbil’de toplanmasının ve toplantıya civardaki egemen devletlerin legal ve illegal etnik kuruluşlarının katılmasının ve burada kararlar alınıp devlet kurumları niteliğinde mekanizmalar kurarak kalıcı kılınmasının ne anlama geldiğini ve ne sonuçlar getireceğini değerlendirmekte fayda görülmektedir.
Her ne kadar amaçlarının demokratik siyaset zemini oluşturmak olduğu söylense de, burada alınacak kararlar, egemen devletlerin bir kısım halkı üzerinde etki yaratacak, dolayısıyla o devletlerin egemenlik haklarını zafiyete uğratacak ve paylaşmak zorunda bırakacaktır. Diğer taraftan Irak’ta bir Kürt özerk yönetimin bulunduğu, Suriye’de bunun mücadelesinin verildiği, Türkiye’de de çözüm süreci adı altında yerel yönetimlerin güçlendirilerek yetkilerinin genişletilmesi suretiyle adı özerk olmayan fakat yarı özerk gibi hareket edebilme kabiliyetine sahip yönetimlerin öngörüldüğü de bilinmektedir. Bunlar birlikte düşünüldüğünde, kongrenin müstakbel bir Kürt Devletinin altyapısını oluşturmak için düzenlendiği görüşü ön plana çıkmaktadır.
Kongrenin, Türkiye’deki çözüm sürecinde zorluklar çıkması halinde devreye girmesinin normal olacağının belirtilmesi, kongrenin ve mekanizmalarının daha oluşmadan nasıl faaliyet göstereceğini göstermesi açısından önemli görülmektedir.
***
Türkiye’de de çözüm sürecinin durakladığına ilişkin bir algılama ortaya çıkmıştır. Bölücüler/Kürtçüler, yönetimin elini çabuk tutması, aksi halde sabote edilebileceği yönünde beyanlarda bulunmakta ve bu konuda tarihler vererek tehdit savurmaktadır.
Diğer taraftan yönetimin bir demokratikleşme paketi üzerinde çalıştığı bilinmektedir. Demokratikleşmenin, eşitlikten, adaletten, özgürlükten ve hakkaniyetten geçtiği dikkate alınarak öncelikle bu konunun çözüme kavuşturulmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. İşe alınmalarda ve ihalelerin verilmesinde etnik köken, mezhep, ideoloji ve siyasi görüş gibi etkenlerden uzak bir yaklaşım sağlayacak ve medyayı yandaşlıktan veya çekingenlikten kurtaracak düzenlemelerin yapılmasına önem ve öncelik verilmelidir.
Çözüm sürecinde esas olan terörün sona erdirilmesi ve çatışmasız bir ortamın oluşturulmasıyla, üzerinde çalışılan demokratikleşme düzenlemelerinin birbirine karıştırılmaması gerekir. Yapılacak demokratik düzenlemeler taviz anlayışından uzak olmalıdır. Bölücülerin/Kürtçülerin beklentilerini karşılamaması halinde ortaya koyacakları tehditlere itibar edilmemelidir.
Demokratikleşme adı altında yasal ve anayasal düzenlemeler yapılırken, tarafsız hareket etme düşüncesinden uzak durulmalıdır. Bölücüleri/Kürtçüleri tatmin edebilme düşüncesiyle yazılacak bazı hususların, Türk Milletinin önemli bir bölümünün tepkisini çekerek oy kaybına uğrama endişesi içinde olunmamalıdır. Düzenlemeleri yapan ve yapacak olan tarafsız bir ülkenin kurumu değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Oy kaygısı veya tarafları gücendirmeme duygusuyla değil, öncelikle Türk Milletinin vekili olma duygu ve düşüncesiyle hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalı, yapacakları düzenlemelerden öncelikle kendileri rahatsızlık duymamalıdır.