Kurt karanlığı sever (24 Ekim 2013)
ABD’de Eylül ayında, 180 bin olarak beklenen tarım dışı istihdam artışı 148 binde kaldı. Ağustos ayındaki işsizlik oranı da beklentilerin altında kaldı.
ABD’de istihdam artışının düşük çıkması, hem ABD hem de dünya ekonomisi için, iktisadi istikrar açısından olumsuz bir göstergedir. Zira ABD ekonomisinin büyüklüğü yanında doların dünya parası haline gelmiş olması ister istemez globalleşen dünya ekonomisini de etkiliyor.
İstihdam verilerinin krizden tam çıkılmadığını belirtmesine ve bir İstikrarsızlık göstergesi olmasına rağmen, Dünyada ve Türkiye ’de sermaye piyasası adeta felaket üstüne spekülasyon yaparak bu olumsuz göstergeden dolayı coştu.
Eğer işsizlikte ciddi bir düşüş olsaydı, istihdamda artış olsaydı yani istikrar için olumlu bir gelişme olsaydı, ABD Merkez Bankası FED varlık alımlarını azaltacaktı. Bir anlamda FED’in bu uygulaması krizden çıkışın da ilanı olacaktı. Ne var ki şimdi istihdam göstergelerinin iyi çıkmamış olması nedeniyle FED, varlık alımlarını azaltmayacak, piyasaya para pompalamaya devam edecektir. Beklentiler FED’in varlık alım programındaki azaltma sürecini 2014’e erteleyeceği yönündedir.
Anlaşılan borsalar krizin devam etmesini istiyor. Çünkü kurt karanlığı sever... Kriz yerine istikrar gelirse, spekülasyonun da sonu gelir. Maalesef yaşanan bu balon sorunu, küreselleşmenin getirdiği bir kamburdur.
Spekülatif piyasa yapısı istikrarsızlığı gösteriyor ve uzun süre devam edemez. Dünya ekonomisini esir etmiş olan balon patlarsa global ekonomi daha ağır bir krize girecek, borsalar daha hızlı çökecektir. Bu defa likiditeyi artırmak da fayda vermeyecektir. Zira 2008 krizi nedeni de FED’in ve AB’nin piyasaya para pompalaması, son barutun kullanılmasıdır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, yükselen ekonomiler gibi spekülatörlerin ve ekonomik anlamda sömürü düzeninin uydurduğu sloganlara kanmasın. Küresel sorunlar yine de en fazla gelişmekte olan ülkelerin başında patlamaktadır. Bir kriz halinde, ulusal politikaları olmayan gelişmekte olan ülkeler kabak gibi açıkta kalacaklar.
Global ekonomi, güya insanların dünya kaynaklarından daha çok yararlanacağı bir düzen getirecekti. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler de bu düzenden pay alacaktı. Uygulama tersine oldu. Otuz-kırk yılda bir ortaya çıkan ekonomik krizler, son otuz yılda daha sıklaştı, yani krizler arasındaki aralık daraldı. Sosyal refahta aşınma ve yıpranma oldu. Afrika ve bazı gelişmemiş ülkelerde açlık sorunları daha görünür hale geldi. Sektörel dengeler bozuldu. Finans sektörü balon yaptı. 2008 ve 2009 yıllarında ABD’de ve birçok gelişmiş ülkede finans sektörü devlet desteği ile kurtarıldı. Bu demektir ki diğer sektörlerden ve tüm toplumdan bu sektöre kaynak ve gelir transfer edildi. Faktörel dengeler de bozuldu. Üretim faktörleri içinde emeğin dolaşımı sınırlandı. İşsizlik oranları arttı. Yalnızca sermaye, küreselleşme avantajından yararlandı.
AB’de yaşanan borç krizi de ortak para biriminin, bazı ülkeler tarafından çok rahat istismar edilebileceğini ortaya çıkardı. Küreselleşme sürecinde ulusal politikalar uygulayan, Çin, Brezilya ve Hindistan’da gözle görülür iyileşme oldu. Bu ülkeler bu yolla küreselleşmenin sömürüsüne açık ekonomiler olmaktan kurtuldular.
Türkiye’de ise kısa vadeli sermaye girişinin cari açıktan daha fazla olması toplumda bir serap etkisi yarattı. Türkiye ithalata ve dış borca dayanan bir strateji ile son on yılda yüksek büyüme oranlarını tutturdu. Buna karşılık dış cari açığın finansmanı için, dış borç stoku arttı.
Global ekonominin Türkiye’ye getirdiği ikinci bir sorun olarak spekülatif fonlar, siyasi ve sosyal yapıyı yozlaştırdı. Siyasi oluşumlarda bu yozlaşma görünür boyuttadır. Soros’un iktidarı da muhalefeti de biz tayin ederiz şeklindeki sözü meşhurdur.
Bir üçüncü sorun ise dünyada ve Türkiye’de, yolsuzluğun artması, gelir dağılımının bozulması ve kayıt dışı ekonominin büyümesidir.