Küreselleşme insanlık için ne getirdi?

Oyunu kuralına göre oynamak gerekir... Küreselleşmenin insanlık yararına olması için temel kural, piyasa ekonomisinin iyi işlemesi aynı paralelde asgari rekabet şartlarının var olmasıdır. Bu gün küreselleşme yalnızca cari fazla veren ülkeler için ve yalnızca finans sektörü için çalışan bir sistem haline dönüştü.
Küreselleşmeden zararlı çıkan ülkelerin bir kısmında hükümetler halkı aldatıyor. Söz gelimi ekonomi yönetimleri bizim gibi sıcak paranın getirdiği suni ve geçici refahın cazibesine kapılıyor... Ne var ki aynı zamanda ekonominin altı boşaltılıyor. Ülkenin varlıkları, kârlı işletmeleri, temel sektörleri, yabancı tekeline geçiyor. Ülkenin dış borcu artıyor.
Türkiye’de imalat sanayiinde yabancı kontrolü, 2009 yılı itibariyle yüzde 59.6’dır. Bu sektör içinde yer alan alt sektörlerde yabancı payı, tütün ürünleri sanayiinde yüzde 69, otomotiv sektöründe yüzde 50.3, elektronik sanayiinde yüzde 48.5 dir. Bankaların yarısı yabancı kontrolündedir. Türkiye’nin 2002 yılında 129.6 milyar dolar olan dış borç stoku 320 milyar dolara yükseldi. Hem gelir, hem de servet kaybımız oldu.
Öte yandan küreselleşme sloganı ile piyasa ekonomisi istismar ediliyor... Piyasa ekonomisi yalnızca finans sektörünün tekeline girdi. Spekülatif fonlar, sıcak para hem piyasayı, hem de siyaseti kontrol ediyor... O kadar ki, CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu da, sorgulamadan, şart koşmadan, partinin yeni yönü küreselleşme dedi.
Piyasa, mal ve hizmetlerin ve bu mal ve hizmetleri temsil eden değerlerin, fiilen veya çeşitli iletişim kanallarıyla alınıp satıldığı bir çerçevedir. Ancak, piyasanın şeffaflığı ve bu anlamda üretici ve tüketicinin yanılmasını önlemek için, hükümetler önlemler alır. politikalar belirler.
Piyasa ekonomisi özel mülkiyetin geçerli olduğu, üretici ve tüketicinin serbestçe karar alabileceği bir ekonomiyi ifade eder. Arz ve talep aracılığı ile işleyen fiyat mekanizması yoluyla hangi mal ve hizmetlerin kimler için üretileceğinin belirler. Ancak bu ekonomi hiçbir zaman herkes bildiğini okusun anlamına gelmez. Öyle olsaydı, iktisat politikalarına gerek kalmazdı. İktisat politikaları, piyasayı yönlendirmek için vardır. Üretici ve tüketiciyi istenen yönde etkilemek için yapılır.
Küreselleşmenin geldiği bu günkü noktada artık piyasa denilince yalnızca para ve sermaye piyasası, hatta yalnız borsa ve kur piyasası anlaşılıyor. Bu yanlışın baş sorumlusu ekonomi yönetimi yanında aynı zamanda da medyadır.. Medya borsa artınca kur düşünce piyasalar için iyimser damgasını vuruyor. Zira borsada spekülatif artış kısa dönemde medyaya daha çok halka açılmak, daha çok reklam ve finansman imkanları sağlamak imkanı veriyor. Ancak bu spekülatif artışların ekonomide dengeleri bozması uzun dönemde hem halkı hem de medyayı vuracaktır. Medya kıs dönemli baktığı için, piyasaya veya topluma için bilgi kirliliği yaratıyor.
Kaldı ki, spekülatif müdahalalere açık olan borsa hareketleri tek başına ekonomik gidişatı göstermez.
Bu noktada küreselleşmenin getirdiği bir sorun da reel sektörün hükümetler tarafından unutulmuş olmasıdır. Dün İSO’un açıkladığı
500 büyük sanayi kuruluşu içinde, beş firmadan birisi 2011 yılını zararla kapatmış. 2010 yılında zarar eden firma sayısı 66 ike, 2011 yılında 120’ye çıkmış. Toplam firmaların reel karlılık oranı yüzde 5 olmuş. Borsada spekülatif kârlar olunca, döviz faizi yüzde 5-6 olunca kim neden sanayide yatırım yapsın?
Bankaların 2011 yılı özkaynak kârlılığı yüzde 13.8’e düştü diye bankalardan çok medya ağlaşıyor. Sanayide kâr oranı yüzde 5 ise yorumsuz veriliyor.

Yazarın Diğer Yazıları