Kur politikası değişmelidir (30 Ağustos 2013)
11 yıldır, Türkiye’de tasarruf- yatırım politikası tartışılmadı. Reel politikalar tartışılmadı. 11 yıldır, kur politikası tartışılmadı. Dalgalı kur politikasını tartışmak tabu oldu. Bu politikaları iktidar veya muhalefet, ikisi de tartışmadı. Zira ikisinde de ekonomi, 2001’de IMF ve IMF adına icraat yapan Kemal Derviş’in kurduğu düzenden gelen insanlar tarafından yönetildi. Bugün de Merkez Bankası para politikaları tartışılıyor. Dövize müdahale için yine günlük politikalar tartışılıyor. Ancak yapısal sorunlar ve kur politikası tartışılmıyor.
Kur politikasını tabu yapan, spekülatif sermayedir. Sıcak paradır. Zira bu tür sermaye, medyayı ve yeni türeme banka iktisatçılarını da yanına alarak, düşük kurdan yüksek oranda spekülatif kârlar sağladılar. Söz gelimi Türkiye’de 2 yıl kalan sıcak para, borsadan ve faizden yüksek kârlar elde ederek, aynı kurdan parasını geri götürdü. Eğer kur artışı olsaydı bunların kârları kur artışı kadar azalmış olurdu.
Bankalar ise bir yıl ve daha kısa vadeli yabancı kredi alarak, bu kredileri yüksek reel faizlerle, banka ve kredi kartları için, tüketici ve işletme kredisi için sattılar. Bir yıl sonra geri ödenecek bu krediler, aynı kurdan veya daha düşük kurdan ödendi. Bunun için çığırtkanlar “bir dolar bir lira” sloganları attı. Bu çıkar tuzağı, üretimi ithalata bağımlı ve cari açığı yüksek bir ekonomik yapıya dönüştürdü.
Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi konjonktürde, ekonomide biriken kriz enerjisinin, günlük para politikası ve günlük kur ayarlamaları ile, munzam karşılık oranlarının değiştirilmesi gibi yollarla çözülmesi mümkün değildir. Ancak ve ancak, temel politikalarda değişiklik yapılarak sağlanabilir. Bunların başında kur politikası geliyor. Kur politikasında dalgalı kur sistemi yerine, bir geçiş süreci içinde “reel kuru” gözetecek kontrollü kur sistemine geçmeliyiz.
Türkiye şartlarında dalgalı kur sisteminin, kur dengesini sağlaması neden mümkün değildir?
1. Dalgalı veya serbest kur politikası için, döviz arz-talebinin dengede oluşmasını sağlayacak piyasa yapısının ve piyasa şartlarının olması gerekir. Kısa vadeli dış borcun yüksek olduğu, dış borçlanma maliyetinin yüksek olduğu, iç tasarrufların yetersiz olduğu bir ekonomide döviz arz ve talebi serbestçe oluşmaz. Dünyada da bu sistem çalışmadığı için sonuç, kur savaşları diye adlandırılan bir yıkıcı rekabete dönüştü.
2. Türkiye’de finansal piyasalar yeteri kadar gelişmemiştir. Kur riskine karşı koruma sağlayacak enstrümanlar yetersizdir. Söz gelimi, “Vadeli Döviz İşlemleri” piyasaları gelişmemiştir.
3. Giren kısa vadeli sermaye (sıcak para) ile fiili yatırım yapmayan (kârlı yatırımları ve gayrimenkul alımı için giren ) doğrudan yabancı yatırım sermayesi, cari açıktan daha yüksek olduğu için, kur üzerinde baskı oluşmuştur. TL değerlenmiştir. TÜFE bazlı Merkez Bankası reel kur endeksine göre 1doların 2.20 TL olması gerekir.
4. Merkez Bankası enflasyonla mücadelede kurları “gizli çıpa” olarak kullanmıştır. Kur artışı sırasında sürekli piyasaya müdahale etmiş ve geçmişte ve bugün Merkez Bankası bizzat değerli TL hedefi açıklamıştır. Kendi hazırladığı reel kur endeksini göz ardı etmiştir.
5. Dolarizasyonun olduğu bir ekonomide, dalgalı kur sistemi döviz piyasasının serbest çalışmasını önler. Dalgalı kur politikası etkinliğini kaybeder. Kur politikası çalışmaz. Zira elde döviz tutanların nasıl bir yol izleyecekleri, yastık altı döviz durumları önceden bilinmez.
Sonuç: Küresel süreçte, Türkiye dalgalı kur sistemi yerine, kontrollü kur sistemi uyguluyor olsaydı, paralel olarak sıcak para’yı kontrol edip kur dengesini sağlasaydı, ara malı ve ham madde üretimine ve çiftçiye destek vererek, ithalata bağımlı bir üretim yapısı oluşturmasaydı bugünkü kırılgan yapı oluşmazdı. Bu saydıklarımın adı “ulusal politikalardır.”