Kültürel Irkçılık: Yaş ayrımcılığı
Küresel korona virüs salgını bizleri yeni kavramlarla tanıştırdı.
Bilim dilinde var olan kimi kavramları yanlış kullanmaya başladık, kimilerini ise hiç bilmiyoruz.
*
Başlangıçta 77'den 7'ye (bilerek ters yazdım) yanlış kullanılan kavram "sosyal mesafe" idi.
Olası virüs bulaşmasını önlemek için kişiler arasında bırakılması gereken "fiziki mesafeyi" anlatmak için kullanılan bu kavramın en bilinen anlamı ırkçılıkla ilgili.
"Sosyal mesafe" dil, din, ırk, renk vd. nedenlerle fikren/zihnen/sosyal açılardan uzak durmak istenilen kişilere karşı alınan tutumdur.
Örneğin, Hitler'in Yahudilere karşı tutumu "sosyal mesafe" idi.
Şimdi pek çok yerde bu kavram -benim ısrarlı çabalarımla- yerine oturmaya başladı.
*
Yerine oturmayan diğer yaklaşım ise, kısaca "65+" olarak ifade edilen 65 yaş üstü kişileri toplumdan izole etmek.
Bu durum, henüz bilinmeyen bir kavramla ifade edilmektedir: "Yaş ayrımcılığı!"
*
Bunun diğer adları;
"kültürel ırkçılık",
"yeni ırkçılık" ya da
"sembolik ırkçılıktır."
*
"Yaş ayrımcılığının" uluslararası adı "ageism"dir.
Wikipedia'daki tanımı özetliyorum: "Herhangi bir bireye ya da gruba yaşından ötürü yapılan ayrımcılık türüdür. Yaş ayrımcılığı sistematik biçimde ya da istemsizce gerçekleştirilebilir. Bunlar ön yargılı yaklaşımlar, ayrımcı tavırlar ve kalıplaşmış algıları destekleyen kurumsal uygulama ve politikalardır."
*
Yani, sağlık ve onları koruma gerekçesi ile de olsa, 65+ insanlarımızı eve kapatma bu kavramın içindedir.
Bu değerli insanlarımızı evlerinde korumak için pek çok yöntem ve yaklaşım vardır (Dilimde tüy bitti).
Osmanlıda salgın önlemleri
Salgın hastalıklar ilk kez ortaya çıkmıyor.
Bunların önemli bir tarihçesi var.
Özellikle "tıp tarihi ve etik" derslerinde bunlar okutuluyor.
*
Ben bugün, Osmanlıdaki salgın hastalıklara karşı nasıl önlemler alındığını kitabımdan alıntı yaparak hatırlatmak istiyorum.
*
Prof. Dr. Ahmet Saltık, 1812 yılında İstanbul'da veba salgını çıktığı zaman, mikropla savaşmak için Şeyhülislamın fetva vererek, "Hayır, bu mikroplardan olmamaktadır, bu Tanrı'nın ilahi bir iradesidir, bu anlamda savaş ilan etmek karşı çıkmaktır" dediğini söylemektedir.
*
Dünya çapındaki Osmanlı tarihçimiz Prof. Dr. Halil İnalcık da, ünlü kitabında (Has-Bağçede 'Ayş u Tarab) şöyle demektedir:
"Kıtlık ve SALGIN çıktığında veya sınırlarda düşman tehlikesi baş gösterdiği zamanlarda halk arasında dedikodu artar; sarayın, beylerin Tanrı emirlerine karşı hareketleri, özellikle şarap içmeleri felâketlerin nedeni sayılır; vaizler her vakitten ziyade onlar aleyhinde halkı tahrik eden vaazlar verir.
Sultân ister istemez içki yasağı kor, meyhanelerin kapatılmasını emreder."
*
"IV. Murad döneminde, 26 Ağustos 1633'teki büyük İstanbul yangını akabinde, 16 Eylül'de tüm kahvehanelerin yıkılmasına ferman çıktı. Üç gün sonra da tütün (duhân-i bed-bûy) yasağı ilân edildi.
Siyasî dedikoduların odağı sayılan bu yerlerin yangına neden olduğu, ileri sürülen nedenlerden biridir. İktidarı ele alan pâdişah çok geçmeden, 5 Ağustos 1635'te içki yasağı ilân etti, meyhaneleri yıktırdı ve bu yerlerde yuvalandığı bilinen başıboş zorba sınıfını yok etme girişiminde bulundu."