Kudüs tiyatrosu
Özdemir Asaf'ın 'bütün renkler aynı hızla kirlenirken, birinciliği beyaza veren' "Jüri"si gibi;
Bütün Orta Doğu -yer yer askeri, yer yer siyasi, yer yer sosyo-ekonomik, yer yer dini olmak üzere- işgal ediliyordu, birinciliği Filistin'e verdiler; bir gecede.
***
Kudüs, "İsrail'in başkenti" ilan edileli iki yılı geçmişti halbuki; ABD-İsrail ortaklığı buna 6 Aralık 2017'de girişmiş, bir iki "kuru gürültü"den sonra unutulmaya terk edilmişti.
Keza ABD, 2018'de Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyarak, burayı "resmen" İsrail'in başkenti tanıdığını gösterdi. Üstelik "tanıma" bununla sınırlı değildi; yaklaşık bir yıl kadar önce de İsrail'in önce işgal, sonra ilhak(!) ettiği "Golan tepelerindeki egemenliğini" de tanıdığını duyurdu ABD. Fiili durum resmileştirildi.
Biz tabi o günlerde bedenimiz Washington'dayken aklımız Astana'da, bedenimiz Astana'dayken aklımız Washington'da, bir oraya bir buraya savrulmakta olduğumuzdan, layılığıyla, şöyle okkalı bir "van minüts" tepkisi geliştirilemedi!
***
Daha beteri…
Türkiye, özelde, Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in idamı ve Irak'ın etnik kimlik/mezhep temelli bölünmesiyle, genelde ise Orta Doğu'daki -siyonizme karşı Filistin'den yana olmayı da içeren- anti-emperyalist direniş potansiyelini başlamadan bitirecek bir "çözülme"yle sonuçlanan Amerikan işgalini destekledi.
Özelde Muammer Kaddafi'nin linç edilmesi ve Libya'nın, 2 bine yakın farklı silahlı grubun birbiriyle çatıştığı, halkın su gibi, yiyecek gibi, sağlık malzemeleri ve desteği gibi en temel ihtiyaçlarına dahi ulaşamadığı bir iç savaş ülkesine dönmesi, genelde ise Irak işgalinin etkisini pekiştiren kanlı projeyi destekledi.
Özelde Beşar Esad'ı devirmeyi amaçladığı ama genelde "Büyük Kürdistan" ve "Büyük İsrail" projelerinin yol temizliğinden başka bir şey olmayan müdahaleleri destekledi, hatta teşvik etti; Filistin'i bizzat kimsesizleştirdi yahut buna sebep olacak şekilde kullandırdı kendini.
***
Süreç bu şekilde gelişti diye, "Ne yapalım, bu da böyle oldu" diyecek değiliz elbette Filistin Devleti'nin bir İsrail eyaletine dönüştürülmesine ama "tiyatro" da izletmesin bize kimse.
SORU-YORUM
Kendini dünyanın hakimi zanneden bir devlet ile onun yamağının oturup da, uzlaşmadıkları, uyuşmadıkları bir başka devlete "kader" tayin etmesi hangi dilde yahut hangi hukukta "anlaşma" olarak tanımlanıyor?
Siz önce kendi başkentinizi bir koruyun da…
Kudüs'ün tamamını, Barı Şeria'nın da büyük bölümünü "İsrail toprağı" varsayan haritayı görünce kendisini sokaklara atan, "Filistin hepimizin davasıdır" diyerek soluğu Ankara'da Amerikan Büyükelçiliği önünde alan duyarlı vatandaşlarımıza, sendikalara, vakıflara, derneklere şöyle bir baktım da…
Kaçı doğu sınırımızdan Ankara'ya kadar Anadolu topraklarının yarısını "Ermenistan"a ait gösteren haritalara karşı aynı hız ve şiddetle tepki gösterdi acaba?
Kaçı koştu bu haritaları çizen ülkelerin elçilik yahut konsolosluklarının kapısına, daha o dakika?
Ermenistan televizyonu "Batı Ermenistan'ın Iğdır şehri…" diye yayın yaparken kaçının aklına geldi Iğdır'a gidip de "Iğdır (yahut Türklük)hepimizin davasıdır" demek mesela?
"Sivas'ın ötesi"ni "Kürdistan" sayan haritalar çarşaf çarşaf yayınlanırken ya da orada burada…
Hangisi, Barzani yönetiminden biri geldiğinde protesto etmeye koştu Esenboğa'ya?
Hangisi, Amerikan Büyükelçiliği'nin önünde toplanıp da Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünün "milli davaları" olduğunu duyurmaya çalıştı dünyaya?
Müslümanlıklarını, ancak dinlerini İngilizlere emanet edip, camilerini Yunanlılara terk ederek koruyabileceklerine/yaşayabileceklerine inanan kafaya 100 yıldır anlatamadık bir türlü;
Kendi sınırlarını koruyamayan, değil din kardeşi, öz ve öz kardeşi olsa saçının telini koruyamaz!
Kendi başkentini koruyamayan, değil "ilk kıblesi", "kabe"si olsa koruyamaz!
Duydunuz bekçinin sesini…
Öyle ya da böyle bunun okulunu, akademisini okuyan polislerin gözetiminde, denetiminde bile yaşanabilen ihmaller yahut vuku bulan "istenmeyen olaylar(!)" ortadayken bu işe nasıl seçildikleri tartışmalı bekçileri polis-jandarma seviyesinde yetkilendirmek huzurla uyumamızı mı yoksa uykularımızın kaçmasını mı sağlar hiç emin değilim.
Ha bir de, kimlik sormaya, üst aramaya kalkışan bekçilerle ilk sorun yaşayacak olanların da kendilerini de vekilleri gibi "dokunulmaz" varsayan iktidar ittifakı destekçileri olacağına bahse girerim.