Küçükkaya ve gazetecilere ceza...
Canım memleketimde her dönem en ağır "bedel"i gazeteciler ödemiştir. Ödemeye de hep beraber devam edeceğiz. Gazetecilik sevilmezse yapılacak iş değildir. Bir kere bulaşan da başka iş yapamaz. Bu mesleğe başlarken genç adaylar ustaları tarafından en başında uyarılır. Ödemesi gereken bedeller tek tek sıralanır. Nitekim 100 stajyerden elene elene bir ya da iki kişi kalır. Heyecan ile başladığım günlerin ardından kocaman 30 yıl geçmiş. En güzel muhabirlik yıllarımda haber için gittiğim adliyelere artık zanlı olarak sıkça uğruyorum. Reklama girmesin diye yazdığım kitapları, makaleleri, haberleri, televizyon programlarını tek tek sıralamaya niyetim yok. 2002 yılına kadar çoğunlukla tanık olarak ifade verdim. Açılan davaların çoğunda takipsizlik kararı ya da beraat çıktı. AKP ne zaman iktidar olduysa bizim mahkeme mesaimiz arttı. 2007 ile beraber yasa dışı dinlemelerle kumpasın içine çekilmeye çalışıldık. Ne zaman ki Silivri yollarına düşüp haksızlıkları kaleme almaya başladık işte o zaman başımıza gelmeyen kalmadı. Konferanslarımızda tahrik edici sorular yöneltildi. Biz yerel televizyon kameraları sanıyorduk meğer FETÖ'nün kumpasçı polisleri kayıt yapıp arşiv hazırlıyormuş. Konuşmalarımızdan cımbızla çekip "Namaza yaklaşma" misali fezleke yazdılar. Neymiş "Devlet büyüklerine hakaret etmişiz." O sözlerin başı ve sonunun olduğunu kaydedilen videonun montajsız ham halini istedik. "Yok" deyip 11 ay 20 gün ceza kestiler. 5 yıl süre ile hükmün açıklamasını ertelediler. Ardından türlü türlü davalar. Şizofreni hastalarının asılsız şikayetleri... Bu esnada yazdığım kitaplardan rahatsız olan kurum, kuruluş ve kişilerin şikayet yağmuru ile bol miktarda dava dosyasına kavuştuk. Bu sütundan daha önce yazdığım "Bakan"lar bir an önce ceza yapıştırmak için Ankara ya da İstanbul'da değil kendi seçim bölgelerinde dava açtılar. Huzurda ifade verip, son savunmamız alınmadan yağdı cezalar. Hâkimler usulden yapılan itirazlara "Nasıl olsa İstinaf Mahkemesine gideceksiniz" cevabını verip notlarını yükseltmeyi tercih etti. Bu arada para cezalarını yazmıyorum, hacizler sağanak gibi yağdı yıllarca... Bedel ödemek dedik ya...
***
Son yıllarda en çok seyredilen televizyon programı olan "Çalar Saat"in yapım ve sunucusu İsmail Küçükkaya'ya 16 ay hapis cezası vermişler. Ankara'da yetişen iyi gazetecidir. Haber kaynakları da sağlamdır. Sözlerinin arkasında durdu. Yasa gereği haber kaynağını açıklamadı. İsmail'in söylediği "ByLock" iddiasını başkentte bilmeyen gazeteci yoktu. Cesaret edip yazamadılar. Küçükkaya yazdığı için bedel ödedi. İsmail, bizler gibi yalnız değil. Sadece ulusal medyada değil bu mesleğin en fedakârları taşra gazetelerindedir. Yerel basında maddi-manevi güçlükler yaşayan idealist gazeteciler de her gün farklı bedeller ödüyor.
Daha dün Cumhuriyet gazetesinin bir yılı geçkin tutuklulukların yaşandığı davası sona erdi. Karıncayı incitmez Kadri Gürsel'e 2 yıl 6 ay, çizgilere hayat veren Musa Kart'a 3 yıl 9 ay, sözünü sakınmayan Ahmet Şık'a 7 yıl 6 ay, Murat Sabuncu'ya da aynı şekilde 7 yıl 6 ay. Kafama takılan ise Akın Atalay'a verilen 7 yıl 13 ay... Niye 8 yıl 1 ay denmiyor da 7 yıl 13 ay dendi anlayamadım. Bir de yurt dışına çıkma yasağı konmuş. Akın Atalay yurt dışından gelip teslim olmuştu. Kadri'yi, Ahmet'i kovsalar yurt dışına çıkmazlar ki... Neyse ki dünya rekorları kırıyoruz bu alanda. Müthiş hızlı gelişme yaşıyor Türkiye'miz. Geçen yıl 155. sıradaydık. Kademe atlayıp 157. olmuşuz. Eee bu alkışlanır işte...
***
Sonuçta alışkanlık oldu mahkemelere uğramak. İki gündür Ankara'da ünlü "EDOK Davası"nın son savunmalarını izliyorum. Kelimenin tam anlamı ile evlere şenlik. Av. Abdullah Kaya iddianameyi yazan savcının Metin İyidil hakkında Genelkurmaya yazdığı yazıyı çıkardı meydana. Savcı, "Metin İyidil, personel başkanlıkları görevinde FETÖ'cülerin tayin ve terfilerinde etkili olmuş mudur?" diye sorup yazıyı göndermiş. Genelkurmay da "Yapılan araştırma ve soruşturmalarda böyle bir duruma rastlanmamıştır" cevabını yazıp göndermiş. Savcı bu evrakı dosyaya koymadığı gibi gelen cevabı mütalaasına yazmamış. Lafa gelince "Sanık şüpheden faydalanır... Savcı sadece aleyhte değil, sanığın lehindeki delilleri de değerlendirir". İddianameler sapır sapır dökülüyor. Esas hakkındaki mütalaalar "Kes-kopyala-yapıştır"... Gariban erler, uzman çavuşlar, gencecik subay-astsubaylara bol keseden "müebbet hapis"ler yağıyor.
Hadi gazeteciler inandıkları ve yazdıklarının bedelini ödüyor. Ya o gariban askerler? Hiç bir şeyden habersiz subaylar? Darbeye ilk andan beri karşı çıkıp, mücadele veren generaller... Neyin bedelini ödüyor. Bilen var mı?