Kriz mi, danışıklı dövüş mü?
Hollanda ile yaşanılan kriz, Mavi Marmara kadar aşağılık, ABD'nin çuval hadisesi gibi onur kırıcıdır. Hollanda'nın yaptığı son derece ağır, bir devlete yakışmayan, bilinçli eylemler silsilesidir.
Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın "Kara yoluyla Hollanda'ya gidiyorum" demesiyle tüm haber kanalları krizi son dakika gelişmesi olarak duyurdu. Uluslararası diplomasiye göre Türk toprakları olan konsolosluğa girilmesine izin verilmedi. Olaylar, gelişmeler sabaha kadar sürdü.
En acıklı tablo ise koskoca Bakan'ın kendini arabaya kilitlemesi ve sonrasında çekicilerle götürülmek istenmesiydi. Böyle bir rezalet olamaz. Kendimizi, devletimizi bu konuma düşürmemeliydik.
Bakan Kaya'nın sıradan bir polis şefiyle muhatap edilmesi bile başlı başına diplomatik bir skandal olmasına rağmen; gurbetçilere köpek ve atlarla saldırılması, Mavi Marmara'da öldürülen vatandaşlarımızı, Irak'ta ABD askerleri tarafından başlarına çuval geçirilen askerlerimizi hatırlattı.
Hepimizin bildiği gibi hiçbirinin hesabı sorulamadı. Çuvalcı ABD generali yıllar sonra Hulusi Akar'a liyakat madalyası takarken, İsrail ile ilişkiler 20 milyon dolarlık tazminat sonrası daha da güçlendirildi.
Mesele, millî olmaktan çıkarılıyor
Hollanda ile yaşanan kriz millî bir konu olmasına rağmen, AKP inatla parti düzeyine indirip meseleyi kişiselleştiriyor. Tüm siyasi partiler krizin ilk anından itibaren "İlişkiler askıya alınsın" açıklamaları yaptılar. Hayır diyen siyasiler, Avrupa'daki programlarını iptal etme kararı aldı.
Buna rağmen AKP'den gelen bazı açıklamalara bakalım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Hollanda'ya cevabı 16 Nisan'da milletimiz sandıkta 'evet' diyerek verecek. Kılıçdaroğlu er ya da geç gidecek... "
Başbakan Yardımcısı Canikli: "Ekonomik yaptırım uygulanmayacak."
AB Bakanı Ömer Çelik: "Bu olay kararsız seçmenleri, 'Evet'te birleştirdi."
İbrahim Kalın: "Bu yaptıkları hareketle oradaki vatandaşlarımız daha heyecanlı şekilde demokratik haklarını 16 Nisan'da kullanacaklar. En güzel cevabı sandıkta verecekler."
Denktaş'ın Türkiye'de miting yapmasına tepki gösterilmişti
KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a 2004 yılında Türkiye'de, Annan Planı referandumuyla ilgili miting yapmak istemesine, dönemin Başbakanı Erdoğan "Maalesef şu anda ağırlıklı olarak niçin bu iş Türkiye'de yapılıyor? Onu da merak ediyorum. Böyle bir şey varsa, bu Kıbrıs'ta yapılsın. Yani mitingler yapılacaksa orada yapılsın. Yapılacak bir şey varsa, buyur Kıbrıs'ta onu yap. Ne anlatacaksan Kıbrıs'ta anlat. Ama Türkiye'ye gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte ben KKTC'nin Cumhurbaşkanı'nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef üzüntüyle izliyorum" sözleriyle tepki göstermişti.
Bilindiği üzere AKP yönetimi, Kıbrıs Mücahidi Rauf Denktaş'ı "milliyetçi" söylemlerinden dolayı sevmez... Merhum Denktaş'ın ölüm yıldönümünde taziye mesajını bile çok görürler!
Gerginlik Hollanda'nın da işine geliyor!
Hollanda'da yarın genel seçimler yapılacak. Muhafazakarların temsilcisi Başbakan Mark Rutte'nin en büyük rakibi ırkçı söylemleriyle öne çıkan Geert Wilders. Müslüman ve Türk karşıtlığıyla biliniyor. Her geçen gün oylarını artırıyor. Kısmen ılımlı olarak bilinen Başbakan Rutte, bu yükseliş karşısında ırkçı oyları da kazanmak istediği için krizi büyüttükçe büyütüp "Türk karşıtlığı"na göz kırptı.
Israrla çıkarılan siyasi krizin tarafları için bu bir seçim yatırımına dönüşmüş durumda. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık'ın söyledikleri yoruma gerek bırakmıyor: "Bu Almanlara, Hollandalılara kızmayalım, belki azıcık teşekkür de etmemiz gerekiyor. Bizim evet oylarına en az iki puan katkı yaptılar böylece. Buna emin olabilirsiniz."
Şu bir gerçek ki; Hollanda herhangi bir prestij kaybı yaşamadan bu krizden sıyrılacak.
Birilerinin siyasi propagandası için Türk devletinin itibarı yerle bir ediliyor.